Bilinmeyen.Com Kişisel Gelişim / Kadına Özel Bölümü
Dünyanın en zor işi kadın olmaktır. Bir sürü rollere bürünmek zorundadır kadın. Erkeğini mutlu etmek, iyi bir anne olmak, ezilmemek için ayaklarının üzerinde durmak kısacası her türlü dünyanın lideri olmak durumundadır. Neden mi? Çünkü kadın hep mercek altındadır. Sadece kadın olduğun için senden beklenenler bir yana ayrıca artık erkek gibi de olmak durumundasındır. İş hayatında başarılı olmak için erkeklerden iki katı fazla bir mesaiyle daha az çalışmak zorunda kalır kadın. Kendini ispatlaması için daha uzun zaman gerekir. Bu arada evde işi hiç bitmez. Çünkü evi döndüren de kadındır. Eve gelip ayaklarını uzatıp televizyon karşısında uyuklayamaz. Kaldırılacak bulaşıklar, gece ucuz tarifede yıkanmış bir sürü asılacak çamaşırlar, ilgi bekleyen çocuklar vardır. Oraya buraya atılmış oyuncakları toplar, eğrilmiş yatak örtüsünü düzeltir, yağlı evyeleri ovar, çamaşır makinesinin deterjan haznesini temizler ve bütün bu ayrıntıları ondan başka kimse görmez. Bunları gördüğü için ödüllendirilmez, zaten kimse farkında bile değildir. Ne zaman o kadın o evde yoktur, o zaman kadının eksikliği bir bir hissedilir sararmış perdelerde, kirli temizlik bezlerinde. Kadın düzendir. Elbette her kadın aynı düzende değildir. Ama bir eve girdiğinizde o evde bir kadın olup olmadığını hemen anlarsınız.
Bütün bunları kadınların değerini ön plana çıkarmak için yazmıyorum. Erkekler için de bir sürü madde çıkarabilirim çünkü bir erkeğin de eksikliği evde hemen hissedilir. Gecikmiş telefon faturalarından, bozuk sifona kadar her şey erkeğin eksikliğini anlatır evde. Her ne kadar artık her rolün altından tek başımıza kalkmaya çalışsakta eksik evlerimizde, düzenimizde memnun mesut yaşayıp gitsekte bir aile olmanın değeri en önemlisi o evde bulunan sevginin enerjisi ancak bir aile tam ise hissedilir.
Kadın olmayı önce ele aldım çünkü kadınlar üzerlerindeki misyonlarının farkında olmaz hale geldiler günümüzde. Haksız da değiller. Artık ezilmek istemeyen kadın bir çok rolünü boşvermiş durumda yaşamayı tercih ediyor. Daha bireysel davranıyor, önce kendini düşünüyor. İyi de yapıyor. Herkes önce kendini düşünmek zorunda ama bir yere kadar. Kadının birinci misyonu etrafında sevgi yaratmaktır. Sevgiyi bir arada tutan bir zamk gibidir kadın. Bu zamk ayrıldığı anda aile artık sudan çıkmış balık gibidir.
Kadın ailesine ne kadar yön verebiliyorsa topluma o kadar yön verir. Çünkü yetiştirdiği çocuk, yatağını paylaştığı erkek onun düzeni ve fikrinde rol oynayacaktır toplumda o yüzden bir kadın çok güçlü olmalıdır. Öyle güçlü olmalıdır ki, attığı her adımın geleceği değiştirdiğini bilmelidir. Masum görünen her kadınsal hata toplumda yara açacaktır. Kadın ön planda gözükmese de yine de bu durum böyledir. O yüzden özgür iradesini kullanabilen, kendimizi saydırabilen, becerikli ve güçlü kadınlar olmak durumundayız.
Biz savaşçı ruhlu kadınlar her şeyi başarabilir, her adımı atabiliriz. Yeter ki kendimize güvenelim ve sevmeyi bilelim.
Hepimize kolay gelsin…
Bige Nirun Dalkılıç
bigedalkilic@divinailetisim.com
Çiçek çocukları, komünizm, at arabası, commodore 64, ne çok şeyin modası geçiyor. Ama aşk hala yerinde duruyor. Duruyor durmasına da kirletiliyor, örseleniyor, ayaklar altında eziliyor ve ucuzlaştırılıyor. Beklenti aynı, yöntemler değişiyor. Ve yeni yöntemler keşfedildikçe ondan daha da uzaklaşılıyor.
Kadınların aşkla seksi çok fazla karıştırdıkları doğru. İkisini keskin çizgilerle ayıramıyoruz çoğu zaman. Öyleyse aşkı da seksi de korumak zorunda olan yine kadınlar; demek ki bu da kadınların işi.
500 kontör karşılığı soyunan, 1000 kontör karşılığı her bir şeyi yapan kadınlar olduğu müddetçe ne aşkımızı, ne seksimizi korumamız mümkün. Beyin genelleme, yeni bilgiyi çaat diye bir dosyaya ilişkilendirme yöntemiyle çalışıyor. “Aaa bir kadın”; bilgisinin, “aaa 500 kontör”; bilgisi ile aynı dosyaya kaydedilmesi kuvvetle muhtemel. (tabii ki averaj erkek beyninden bahsediyoruz)
Özellikle bayanlara öneriyorum bir gece Camfrog’a girip hans99, aloneheart7716, gladyator veya nicki her ne ise, onların suratlarına bakın. İşte bunlar için o gözyaşlarını döküyorsunuz; Bu senin sevgilin Nihan, bu da seninki Şule, bir diğeri de Nurgül’ünkü.
***
Beklentilerden sonra gelen hayalkırıklığı ilişkiyi çöküşe doğru götürüyor. Bir insan ömrü boyunca kaç kere dua etmiş de dileği yerine gelmemiştir acaba? Ben kendimden biliyorum:sayısız. Peki dileğinin yerine gelmemesinin yarattığı
hayalkırıklığına rağmen insan bu sevdadan, bu inançtan, O’ndan vazgeçiyor mu? Geçmemesinin sebebi “alternatifsiz olması” ise; alternatiflerin sayısız olduğunu bile bile sevmek kimbilir nasıl olurdu?
Vücutların kontör karşılığı olmadıkça birleşmesini hiç de küçümsemiyorum, "ne kadar geç olursa o kadar kıymetli olursun" mantığına da külliyen karşıyım ama “Yar aşkıyla yana yana ayrı düştüm ellere ben, Senden ayrı gezen yürek değil beden oldu” diyen bir sevdanın buluşmasıyla kıyas bile edemiyorum.
Vermenin kriteri “hak ediş” olmalı. Borsada bile kazanmayan şirket yatırımcısına hak ediş vermiyor.Aşkı da seksi de korumak zorunda olan kadınlar; kıymeti üç
haftayı beş haftayı ertelemeyle değil, hak edene ettiği kadarla vermeyle bulmaya bakalım. Hak etmeyene, sevmeyi bilmeyene de tek bir gözyaşı dökmeyelim lütfen. Ne demiş aşık;
Gönül çalamazsın aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit
Diyez Beksaç Cin
14 Aralık 2007