Ufolar

Bilinmeyen.Com / Ufolar Kategorisi

Ata Nirun ve Bülent Kısa'nın Ufo hikayeleri

Ata Nirun´un gördüğü UFO´lar

"Ağaçların Arasından Çıktı.."

1985´de, akşamüstü saatlerinde Adana Osmaniye´den tuttuğum taksi ile dönüş yolundaydım. Hava loştu, çevre tamamen boş ve yer yer ağaçlıktı. Günbatımını görüntülemek için arabayı durdurdum makinemi alarak indim ve yol kenarındaki küçük bir tepenin ardından gözüken yakındaki ağaçlığa doğru birkaç yüz metre yürüdüm. Birden garip bir ses sanki bir vızıltı duydum. Rahatsız ediciydi, arabaya dönüp baktım ama aracımı göremiyordum, tepenin ardındaydı. Arkamda bir hareket hissedip döndüğümde, ağaçların arasından sarı, yeşil ve turuncu ışıklar saçan dairesel bir kütlenin göğe doğru ağır ağır yükseldiğini gördüm. Bu kütle asla normal birşey değildi, öylesine şaşırmıştım ki boynumda asılı olan fotoğraf makinemi dahi unutmuştum. Birden aklım başıma geldi, makineyi kaldırdım, doğru dürüst ayarlayamadan peşpeşe birkaç kare resim çektim ama ben makineyi cisme doğrulttuğum anda cisim birden hızlandı ve yukarıya doğru bir ışık çizgisi halinde uçarak yokoldu. Makinemdeki filmi banyo ettirdiğimde, sadece ışıklı bir çizgi görülüyordu. Gözümle yaşadığım olayı görüntüleyememiştim. Ama bu salt benim başıma gelen bir olay değildi. Birçok kişinin de başına gelmişti. Kısacası, UFO´ları görüntülemek o kadar kolay değildi.

 

Safranbolu´daki UFO´lar

Safranbolu Amerika´dan, Japonya´ya kadar tanınan şirin bir ilçemiz. Bu ilçenin tanınmasının nedeni ise buradaki değişmeden kalabilen meşhur Safranbolu evleri. Safranbolu´daki evler çok uzun zamandan beri değişmeden kalabilmiş olan eski Türk evleri. Bütün ilçe kendiliğinden bir müze haline gelmiş. Burada sizlere Safranbolu evleri hakkında fazla birşey söyleyemiyoruz. Zaten buna gerek de yok. Onlar bu yazının ilgi alanının dışında kalıyorlar. Yaklaşık olarak onbeş yıldan bu yana Karabük çevresinde bir çok kimse UFO gözlemi yapmış fakat gökteki ışıklı cisimlerden başka herhangibir tezahür olmadığı için olaylar zamanla ya unutulmuş veya alışılmış ve güncelliğini kaybetmiş. Bu bölgedeki UFO aktivitesinden, konuyla yakından ilgilenen birçok kimse gibi bizim de haberimiz vardı ve bölge bizim gözümüzde dikkat altında tutulması gereken bölgelerden biriydi fakat şimdiye kadar burayla özel olarak ilgilenmeyi gerektiren bir olay da oluşmamıştı. Bülent Kısa ve Ata Nirun Safranbolu´daydılar...

 

Astrolog Bülent Kısa´nın bir ufo hikayesi

1998 yılının Temmuz başlarında Karabük´ten aldığımız bazı haberler gerçekten de ilgilenmeye değer bazı şeyler olduğunu düşünmemize sebep oldu. Bizi arayan Halit Eroğlu´nun ifadesine göre UFO tezahürlerinin görüldüğü bölgelerde arazi garip değişiklikler gösteriyormuş. Yoğun telefon görüşmelerinden sonra da FENOMEN ekibi olarak buraya geldik. Şimdi bu bölgede gördüklerimizi ve konunun gözlemcisi Halit Eroğlu´nun anlattıklarını mümkün olduğu kadar tarafsız bir şekilde sizlere aktararak, burada neler olmuş olabileceği kararını size bırakıyoruz. Bu bölgedeki UFO olayları bilindiği kadarı ile onbeşyıl kadar önce başlıyor. Belki daha önceki yıllarda çok daha yoğun olarak bazı şeyler olmuştur fakat onbeşyıl öncesine ait bir bilgi ya da kayda sahip değiliz. UFO´lar ya da ne olduğu bilinmeyen ışıklı gök cisimleri yıllar önce Karabükte´ki bir genel elektrik kesilmesi sırasında, şehir ışıkları göğe yansıyarak görüşü bulandırmadığı için farkedilmiş.

UFO´lar gelince elektrikler kesilmiş olabilir mi?

Söz konusu elektrik kesintisi de aslında biraz düşünülmesi gereken bir durum. Dünya´nın değişik yerlerindeki UFO tezahürlerinde arabaların akülerinin boşaldığı, pillerin bittiği, elektriklerin kesildiği bilinen bir durumdur. Daha önceleri benzeri olayların içinde yaşamış olan kimselerle de görüşmüştük. Mesela 1982 yılında kısa dönem askerlik yapan bir tanıdığımız, askerliği sırasında yaşadığı bir UFO olayını anlatmıştı. Onun naklettiklerine göre de askeri bölge üzerinde görülen ne olduğu bilinmeyen gök cisimlerinin aktivitesi sırasında hem sabaha kadar elekirikler kesilmiş, hem arabaların aküleri bitmişti. Arkadaşımız askere gitmeden hemen önce, askerliği sırasında biterek kendisini saatsiz bırakmasın diye kolundaki saatinin pilini değiştirtmiş. Söz konusu gecede saatindeki yeni pil de bir an içinde bitmiş. Kısaca benzeri durumlar UFO tezahürlerinde sık rastlanan birşey. Karabük´teki kesintinin sebebi olarak daha sonra bir trafonun patladığı söylenmiş. Belki kesinti UFO´lar yüzünden oldu da sebepsiz kesintiye bir bahane bulmak için trafo patladı dediler, belki UFO´ların varlığı ve yaydıkları belirsiz bir enerji trafoyu patlattı, belki o bölgede devamlı olarak UFO tezahürü vardı da o gece trafo patlayınca görüldüler ve belki de trafonun patlaması ile cisimlerin ortaya çıkışı tesadüfen çakıştı. Sebep her ne olursa olsun o gece Karabük ve çevresi karanlıkta kaldı, telefonlar çalışmadı ve Halit Eroğlu aşağıda kendi ifadesi ile de okuyacağınız gibi ilk defa UFO´larla karşılaştı, daha doğrusu gözlemledi. Geçen yıllar boyunca kendi ifadesine göre yüzlerce defa UFO gören Eroğlu yıllar sonra Safranbolu çevresindeki bir Ormanda kayalarda oluşan garip değişimleri de farketti. Bunları kendi imkanları elverdiğince inatla araştırıp, inceledi ve sonunda olay bize kadar ulaştı.

 

Astrolog Bülent Kısa´nın bir ufo hikayesi (devam1)

Denizin üzerinde yürümek...

UFO ya da bilinmeyen ışıklı cisimlerin Karabük çevresindeki her yerden görülmesine rağmen arazideki gariplikler Daha doğrusu Eroğlu´nun farkettikleri Safranbolu çevresindeki alanda bulunuyor. Burası Safranbolu´nun onbeş, yirmi kilometre kadar güney doğusunda bir nokta. Araziye girdiğimiz andan itibaren garip hisler içindeyiz. Bu garip hislerimiz de mistik bir şekilde UFO beklemek, gaipten haber almaya çalışmaktan kaynaklanmıyor. Sadece aslında denizin altında olması gereken bir yerde bulunduğumuzu düşünmekten geliyor. Yeryer sık, yeryer de oldukça seyrek ağaçlardan oluşan bir çam ormanındayız. Ormanın içinde büyük açıklıklar da var. Buraya gelmek için kara yolundan, stabilize yola saptağımız andan itibaren hiç bir motorlu ya da motorsuz araçla ve ormandaki üç saate yakın dolaşmamız sırasında da hiç bir canlıyla karşılaşmadık. Safranbolu gibi bir yerleşim merkezine oldukça yakın olmasına rağmen burası son derece ıssız. Hava son derece sakin. Ne fazla sıcak ne de soğuk. Yürürken karşılaştığımız bir çok kaya parçasında olağanüstü sıklıkta deniz fosilleri görüyoruz. Bu da bu bölgenin bir zamanlar deniz olduğunu ispatlıyor. Aslında deniz seviyesinden yüzelli, ikiyüzmetre kadar yüksekteyiz. Göz alabildiğine uzanan arazinin ve içinde yürüdüğümüz ormanın bir zamanlar deniz tabanı olduğunu bilmek ve çevredeki statik atmosfer insanda garip hisler uyandırıyor. Aslında bu yolculuğu bir, iki aydan beri planladığımız halde çeşitli yolculuklarımızdan dolayı bir türlü Halit Eroğlu ile detaylı bir görüşme yapamamıştık ve bizi arayan Halit Eroğlu´nun ne anlatmak istediğini tam olarak bilmiyoruz. Buraya gelirken arazinin herhangi bir yerindeki çukur veya kazı gibi bir şeyle karşılaşacağımızı zannediyorduk. Ana yoldan sapıp, bir süre gittikten sonra karşılaştığımız ve araştırılması gereken alanın kilometrekareler ile ifade edilenbilecek kadar büyük bir alan olduıunu gördük.Ağaçların arasına girdikten sonra ilk karşılaştııımız açıklıkta Halit Eroğlu bize kayalarda oluşmuş olan bir yarığı gösteriyor.

Kayalardaki gariplik

Normal olarak buradan geçerken fazla dikkati çekmeyecek bir şey bu. Ancak anormal bir durum arayan gözler tarafından farkedilebilir. On, onbir metre uzunluğunda, dört parmak genişliğinde dümdüz giden bir yarık. Bütün bir kaya yırtılmış değil. Yerdeki yanyana duran irili ufaklı bir sürü kaya pasta gibi kesilmiş. Kayaların bazıları kabaca elli santim, bazıları on santim, bazılarıysa bir metre çapında. Bu ilk gördüğümüz yarıkta daha büyük bir kaya yok. İşin en garip tarafı kayalardaki kesiğin, sanki, mesela bir tepsideki böreği keser gibi yukardan aşağıya bastırılarak yapılmayıp, aşağıdan yukarıya gelen bir güçle yapılmış olması. Kesiğin kenarları bunu açıkça belli ediyor. Sanki ufak büyük demeden sırayla bütün kayalar üstten iki yandan bastırılmış ve alttan gelen üçüncü bir güç kesmiş gibi. Böyle düşünmemizin sebebi de buradaki herhangi bir kayayı kesebilecek kadar büyük olan bir güç, bu kayalara alttan basınç uyguladığı zaman kayayı kesemez yerinden kaldırıp savurur çünkü kayalar o derece büyük ve ağır değil. Peşin hükümlü davranmak istemiyoruz fakat kesikler sanki fiziksel bir araçla değil, mesela laser gibi bir şeyle, aşağıdan, konserve açar gibi kesilmiş izlenimi veriyorlar. Kesiğin düzlüğü de hayret verici. Kesiği yakından incelediğimiz zaman bunun toprağın altına doğru yer yer 40, 50 santim kadar indiğini, yeryer de derinliğinin belli olmadığını düşünüyoruz.
 

Ağaçlara dokunmadan bu iş nasıl olmuş?

Bizden çok daha heyecanlı ve sabırsız olan Halit Eroğlu bu kesiği kamera ile belirlememize itiraz ediyor, hatta resim çekmemizi bile istemiyor. Ona göre burada uzunluk, derinlik ölçmemiz zaman kaybı, ilerde çok görkemli kesikler olduğunu söyleyerek bizi adeta sürüklemek istiyor. İlerledikçe gördüğümüz yarıklar Eroğlu´nun haksız olmadığını ortaya koyuyor. Ormanın derinliklerine girip, yoldan uzaklaştıkça yarıkların daha derinleştiğini, daha büyük kayaların kesildiğini ve bazı yarıkların bitim yerlerinde kalan çok büyük kayaların yerlerinden çıkartılıp, iki, üç metre uzağa savrulduklarını görüyoruz fakat bu olguya daha az rastlanıyor. Daha çok, yarık büyük bir kayaya kadar yirmi, otuz metre sürüyor ve kayanın dibinde duruyor. Bazı yarıklar da direk olarak, bir ağaca nişan alınmış gibi açılmış. Ağaca kadar gidiyor ve bir tek dala bile zarar vermeden ağacın dibinde bitiyor. Bazı ağaçların altında bulunan çok büyük kayalar çıkartılıp, alınmış ve bir metre kadar yana koyulmuş. Bunun ağaçların dikiminden önce de yapılmış olabileceğini düşünüyoruz. Burada rastladığımız en şaşırtıcı olgulardan biri de bazı çok büyük taşların yerden kaldırılıp, dikilmiş olmaları ve bu taşların üzerlerinin sanki bir taş ustası özenle çalışmış gibi köşeli ve düm dümdüz kesilmiş olmaları. Bir dikkate değer kaya oluşumuysa, genç bir çamın dibindeki kesilmiş kaya. Büyük bir yassı kaya tabii olmadığı açıkça belli olacak şekilde kare şeklinde köşeli olarak kesilmiş. Kaya altmış santim kadar kalınlığa sahip. Ortadaki boşluğa bir aıaç dikilmiş. Kayanın içinden çıkan köşeli parça bir metre kadar açıkta dikine duruyor. Gerek yerdeki büyük parça, gerekse yanda dikili olan taş birbirlerinin parçaları olduklarını açıkça belli ediyorlar ve çelik bir bıçakla kesilen pasta kadar düzgün kesilmişler. Arazi birkaç gün taranması gerekecek kadar büyük. Bu kesiklerin tam olarak anlaşılabilmesi için havadan helikopterle taranmaları gerektiğini düşünüyoruz. Şayet bunları yapan dünya dışı bir güçse kesiklerin havadan görülebilecek anlamlı bir şekil oluşturmaları da mümkün. Kesikler hakkında olabilecek her mantıklı açıklamayı tartıyoruz.

Düşünüyor ve dinliyoruz..

Bu kesiklerin insanlar tarafından yapıldıklarını düşünürsek bunun burada yapılan fidanlama çalışmaları sırasında olduğu aklımıza geliyor. Ağaçlar dikilip, geliştikten sonra buraya herhangi bir iş makinası girmiş olamaz. Ayrıca bu bize fazla akılcı görünmüyor. Herşeyden önce burada gördüğümüz yarıkları oluşturabilecek türde, bizim bilebildiğimiz bir ziraat makinası yok. Tabii ki bu şekilde, kayaları kesip, kırabilecek makinalar var fakat buradaki gibi kayaları aşağıdan yukarıya doğru yerinden savurmadan kesebilecek bir makina olmadığı gibi böyle birşeyi yapmak için mantıklı bir sebep de yok. Ayrıca çok büyük olan bazı taşlardaki düzgün kesikler de ağaçlandırma Fçalışmaları için çok gereksiz bir çalışma. Buradaki alışılmadık görünümleri ve kesiklerin düzgünlüğünü becerebildiğimiz kadar fotoğraflamaya çalıştık fakat zannımızca, buradaki oluşumlar önemli de olsa önemsiz de olsa fotografla tam olarak yansıtılabilmeleri çok zor. İnsanın bunları kendi gözü ile görmesi gerekiyor. Özet olarak Doğrudan doğruya "Bu kesikler bilinmedik bir sebepten dolayı UFO´lar tarafından yapılmıştır" diyemiyoruz fakat bunların insan eliyle yapıldığını söyleyebilmek de oldukça güç. Konuyla ilgili olarak Eroğlu ile yaptığımız konuşmanın metni ektedir.

 

Halit Eroğlu 1958 Karabük, Ovacık doğumlu. Karabük´te bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışıyor.

Eroğlu - O yıllarda, Nisan ayında Karabükte bir toplu elektrik kesintisi oldu ve bu sırada gökte, toplu halde dolaşan garip ışıklı cisimleri farkettik. Bu cisimler hakkında sonradan görüştüğüm insanlardan bazıları 13, bazıları 9 cisim saydıklarını söylediler. Tam olarak bir sayı belirleyebilmek çok zordu. Söz konusu cisimler hem çok hızlı, hem karışık yönlerde haraket ediyor ve oldukça alçaktan uçuyorlardı.
Bülent Kısa- Bize cisimleri ilk gördüğün geceyi anlatırmısın. H - Ben bu cisimleri söz konusu geceden önce de görmüştüm fakat o gece çok yoğundular. Daha sonraki yıllarda da dönem dönem dörtlü, beşli guruplar halinde Karabük ve Safranbolu çevresinde ve zaman zaman da yanımda başka kimseler olduğu halde onları gördüm. Yoğun olarak dört yıl kadar gözlemlendiler.
B - Şekil olarak nasıllardı.
H - Şekil olarak tam görebilmiş değilim. Sadece yanıp sönen, renk ve şiddet olarak değişen ışıklar halinde görüldüler. Bir hat üzerinde karşılıklı olarak gidip geliyorlar. Bir anda çok keskin dönüşler yapıyorlar. Benden başka görenlerin de asıl dikkatlerini çeken bu ani dönüşleri. Neden ısrarla dört yıl boyunca Safranbolu çevresindeki belli bir hat üzerinde dolaştıklarını hep merak ettim. Kafama en fazla takılan soru da neden düz bir hat üzerinde gidip geldikleriydi. O zamanki notlarına düşündüklerimi yazmıştım. Bunların bir inceleme yaptıklarını ya da birşeyler aldıklarını düşünmüşüm. Bunların aradıkları şey bizimle ilgili olsaydı bir insanla iletişim kurarlardı halbuki kimseyle iltişim kurmadan sadece dolaşıyorlardı. Daha sonraki dönemlerde, sanırım bir piknik sırasındaydı, Safranbolu çevresindeki bölgede, toprak altındaki kayaların belli bir çizgi şeklinde kesilmiş olduklarını farkettim. Kayalar, çok iyi pişmiş bir baklavanın keskin bir bıçakla altta yukarıya doğru kırılarak kesilmesi gibi kesilmişler. Sonra bunların doğal olamayacak şekilde yaklaşık ikişer metre aralılıkla olduğunu gördüm. Daha sonra, daha geniş bir alanı araştırdığımda bu olgunun fidanlıkla sınırlı olmadığını gördüm. Çok daha geniş bir alana yayılmıştı. Yeryer, altmış, yetmiş santim kalınlığında olan bazı kayalar da yerlerinden sökülüp, iki, üç metre öteye savrulmuşlardı. Bu hem kayaların önceden toprağa temas eden yüzlerindeki belirtilerden, hem çıkartıldıkları yerlerdeki izlerinden açıkça belli oluyordu. Bundan da doğal bir jeolojik olguyla karşı karşıya olmadığım sonucunu çıkarttım. İnsanların kullandıkları iş makinalarının böyle birşeyi yapamayacakları ve yapmalarına da gerek olmadığı kanaatine vardım ve UFO gözlemlerinin bu olayla ilişkisi olduğunu düşündüm.
B - Galiba bir jeoloğa inceletmiştiniz?
H - O daha sonraki bir şey. Bunlar benim kendimce gözlemlediğim şeyler. Sizin de gördüğünüz gibi bu işleme uğrayan kayalar kendiliklerinden dağılıyorlar, çatlıyorlar. Çok çabuk, belki de 20 yıl sonra topraklaşacaklar. Sanki içlerinden birşey alınmış ya da onlara kaya vasfını veren birşeyler eksiilmiş gibi. Yanlarındaki aynı kaya yapısındaki diğer kayalarsa daha sağlam ve nitelikleri kaybolmamış. Daha sonra, şu sıralarda kendi branşında çalışmayan, üç yıl önce mezun olmuş bir jeolog, mühendis arkadaşıma inceleme yaptırttım. Kendisi benim de dikkat etmediğim bazı faktörleri de farketti. Doğal olarak böyle birşeyin olamayacağını söyledi. Hatta bana bir rapor yazmasını istedim Bunun olamayacağını, bir rapor yazılabilmesi için teknik bir çalışma gerektiğini söyledi fakat olguların doğal olmadığını, kesiklerin en fazla sekiz, on yıllık olduğunu belirtti.
B - Jeolog arkadaşınız kayaların yapıları hakkında farklı birşey söyledi mi?
H - Kayalar, kalkerli kireçtaşı kayaları. İçleri incelendiğinde irili ufaklı bir sürü deniz fosili olduğu görülüyor. UFO´ların bu kayalarda bulunan fosillerle ilgilendiklerini, bizim anlayamadığımız birşeyler aradıklarını ya da aldıklarını düşündüm. Kesilen kayalarda yapılabilecek detaylı bir analiz sonucunda çevredeki kayalarla kesilenler arasında bazı önemli farklılıklar çıkacağına inanıyorum. Kısaca bu bizim bildiıimiz doğal olaylardan değil.
B - Gözlemlediğiniz UFO olaylarının, bu bölge üzerinde olduğundan emin misiniz?
H - Eminim. Buradaki gözlemlerden sonra, uzun zaman buralarda dolaştıktan sonra daha ilerdeki bölgelerde de aynı çalışmayı yaptıklarını gözlemledim. Uzaklarda belli bir hat üzerinde gidip geliyorlar.
B - Bize gösterdiğiniz bölgede, böyle bir kaya kesme olayının bizzat UFOlar tarafından yapıldığını görmüş değilsiniz. Bu olay on yıl önceydi değil mi?
H - Yedi ile on yıl arası. 89´dan, 95´e kadar bu bölge üzerinde sürdü. Daha sonra ilerdeki bölgelere kaydı.
B - Fakat siz ilerdeki yerlerin kaya yapılarını görmediniz?
H - Hayır. Oraları araştırma imkanım olmadı. İnanıyorum ki, araştırıldığı takdirde altı aylık, bir yıllık yarıklar çıkacaktır. Bu arazi üzerinde geniş bir araştırma yapmak lazım. Belki de yirmi kilometrekarelik bir alanda sıkı bir araştırma yapmak gerekiyor.
B - Bu olaylara halkın tepkisi nedir?
H - Halkın Herhangibir tepkisi yok. Sadece 1989 yılındaki yoğun tezahürler sırasında benimle aynı mahallede oturan ve o zamanlar sigorta hastahanesinde ambulans şöförlüğü yapan İhsan Oran adındaki şahsın evine karşıdan ışık tuttular. Bu o zamanlar mahalli basında da yazılmıştı. Bir cisim karşıda uzak bir yere kondu ve İhsan Oran´ın evine, şimdi piyasada satılan laser kalemlere benzeyen bir ışık tuttu. Bu olay sabaha karşı dörde kadar sürdü. O zamanki emniyet amiri de bizzat gelerek olayla ilgilenmişti.
B - Bu olay o, ani elektirik kesintisinin olduğu gece mi olmuştu?
H - Evet. Arıza çok uzun sürdü. Belki de o gece hiç elektrik gelmedi. Telefonlar da çalışmadı.
B - Evine ışık tutulan İhsan Oran ne yapmış?
H - Işıklı cismin iki kilometre kadar uzakta yere indiğini ve eve bir ışık hüzmesi tuttuğunu söylüyor. Gece 12 civarında başlayıp, sabah 4´e kadar sürüyor. İhsan Oran´ın eşi çok korkuyor. Telefonlar çalışmadığı halde bir şekilde emniyete haber veriyorlar ve o zamanki emniyet amiri geliyor. Oraya gittiklerinde de birşey bulamıyorlar.
B - Son olarak, bize bir tür düşünsel iletişimden bahsetmiştiniz. Onu açar mısınız?
H - İletişim dediğim, ben veya bir başka kimse bunlara yönelik olarak birşeyler düşününce, bir haraket yapmaları gibi, algıladıklarını belli etmeleri istenince tepki gösteriyorlar. Ya salınım haraketi yapıyorlar, ya ışıkları gidip geliyor veya S çiziyorlar.
B - Benimle görüşün demediniz mi?
H - Bunu yapınca zihnimde şimdilik şartların uygun olmadığı gibi bir düşünce belirdi fakat bunun onlardan geldiğinden emin değilim.
B - Sonuç olarak söz konusu elektiriksiz gecede bunları herkes gördü diyorsunuz?
H - O akşam en az bin kişinin gördüğünde iddialıyım.

Peki nerede bu bin kişi? Birilerine sorduk, dudak büktüler, daha öncelerde Niğde Aksaray´da da olduğu gibi insanlarımız gökte garip birşey görseler de, hatta bunun bir UFO yani Tanımlanamayan uçan bir cisim olduğunu bilseler dahi fazla heyecanlanmıyorlar. Öylesine bakıp geçiyorlar ve hatta unutuyorlar. Halit Eroğlu´nun anlattıkları gerçek mi? Olayın en gerçek tarafı Safranbolu ve Karabük yöresinde geçmiş yıllarda UFO gözlemlerinin yapılmış olduğu, bunların ne oldukları araştırılmamış, belki de askeri bir olay ama bu fikir pek de geçerli değil çünkü cisimlerin normaldışı hareket etmeleri bu ihtimali zedeliyor. Sonuç olarak biliyoruz ki, UFO´lar orada görülmüşler... Dünyadışı canlı olup olmamaları ayrı bir yön...

Ve cevapsız sonuç! Kayalardaki gariplik normal mi? Bunu zamanla anlayacağız, ziraat, jeoloji, biyoloji ve hatta antropoloji konularda birkaç uzman biraraya geldiklerinde gerekli yorumları yapacaklar. Noktayı koymadan evvel şunu söyleyebiliriz; En iyi ihtimalle bu garip kaya yarıkları veya patlamaları tarımsal bir olaydır ve ağaçlar dikilmeden önce yapılmışlardır. En kötü ihtimal ise orada, o ormanda gerçekten UFO´lar ya da onlarla ilgili birileri bizim anlayamadığımız birşeyler yapmışlardır. Çok az bir ihtimalle eger gerçek ikincisinde saklıysa, çok yazık... Çünkü o zaman Türkiye olası bir UFO turizmini elinden kaçırmış demektir...
 

 

BUFORA´nın açıklaması "Çok yakında aramızdalar"

 

BUFORA  UFO´ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyor. Yanılgı ve sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO´lar kesinlikle dünyadışı zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay, İnsanlık en üst düzeyde dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip olduklarına göre, kötü birşey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi. Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki. Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler. Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.
 

Bilim ufolar için ne diyor?

Astronot Albay Gordon Cooper, Avustralya üzerinde büyük bir UFO ile karşılaşmış, dünya diline benzemeyen konuşmalar kaydetmişti ama kendisi bunu sonradan reddetti. Bir yol sonra Kasım 1978´de ondan bir mektup aldım ve nihayet kendisiyle konuştuğumda uzay uçuşlarında birçok kez UFO´larla karşılaştığını, başka astronotların da böyle şeyler yaşadıklarını ama konuşmamaları için uyarıldıklarını söyledi..." Yazar Sidney Sheldon

"Atmosferimizde ve hatta yeryüzünde insan yapısı nesneler veya bilimin tanıdığı fizik güçlerin dışında nesneler bulunduğu kanıtları çok artmıştır. Sözlerine inanılması gereken insanlar böyle nesneleri gördüklerini söylüyorlar..." 1971-73 arasında Britanya Genelkurmay Başkanı Lord Hill-Norton

" Bazı raporlar bize gizli askeri üslerimizin üstünde yaşadışı uçan araç trafiğinin bulunduğunu gösteriyorlar. Güvenilir insanlar bu aracı yakından gördüler... Araçlarda bir işaret veya tanıtıcı bir amblem yoktur. Bunlar kim ve nedir? Neden hava sahamızı ihlal ediyorlar?" Tümgeneral Erik Reuterswaerd-İsveç

" Bunların roket olmadıklarını anladık, ancak daha fazla bir araştırmaya giremeden yabancı yetkililerle konuşan askeri yetkililer araştırmayı durdurdular..." Prof. Paul Santorini, bilim adamı- Yunanistan

" Garip şeyler görüldüğü artık kesindir. Aklı başında olup ta birşey gördüğünü iddia eden inanılır insanların sayısı gittikçe artmaktadır." General Lionel Max Hassin, NATO Savunma Koordinatörü ve Fransa Hava Kuvvetleri Komutanı 

Bilim ufoları sevmiyor

Bilim dünyası tarafından 2000 yılında Michigan´da düzenlene panelde , ufo olaylarının üzerine odaklanırken fiziksel kanıtların bazıları kalite veya yeterlilik yönünden sorgulanıyordu. Özellikle fotoğraflar, radar kayıtları, taşıtların karıştırılması, uçuş teknolojilerinde görülen veya yaşanan sorunlar, görünür çekimsel veya atıl enerjiler, topraküstü izleri, bitkilerin zarar görmeleri, tanıklardaki psikolojik etkiler ve kalıntılar üzerinde duruluyordu. UFO ilişkilerini anlatan raporların bir kısmı toplumsal sağlık bakımından tehlikeli bulundular. Bazı tanıklar radyasyon benzeri yanıklardan zarar gördüklerini anlatıyorlardı. Bu tür iddialar panelistleri olası sağlık riskleri üzerinde durmak için tıbbi araştırmaların gerekliliğine yöneltti. Bilimsel görüşün temeli rapor edilen olayların çoğunluğunun nadir raslanan doğal olaylar olduğu yönündeydi, yüksek düzeydeki elektriksel ortamlarda (Şimşeklerin yoğunlaştığı anlar) veya radar yanılgılarında (radar dalgalarının atmosferik etkiler tarafından etkilenmesi gibi) benzer olaylar yaşanıyordu. Buna karşın, panelde UFO´ların veya UFO´larla ilgili bazı fenomenlerin bir inanç veya moda olarak yorumlanması doğru bulunmamış ve üzerinde durulmamıştı. Oysa böyle bir konuda bilimin desteği şarttı.

Kanıtlarla ilgili daha gelişmiş analizler konusunda ise panel pek istekli değildi, bazı raporların veya tanıklıkların daha iyi aydınlatılması gerekiyordu. Birçok tanınmış UFO soruşturmacısı bilimsel komite tarafından yetersizlikle suçlandılar, öncelik tanınmadı ve gereken bilimsel önceliğe hak kazanamadılar yani yeterince dikkate alınmadılar. Bunun bir nedeni de, bu tür UFO araştırmacılarının daha ziyade, çok bilinen klasik UFO olaylarından sürekli söz etmeleriydi. Komite yeni verileri istiyor ve onlarla ilgili bilimsel analizleri soruşturuyordu, olasılıkla yeni ortaya çıkan yani taze kullanılabilir bilgilerle yola çıkılarak UFO sorunu çözümlenebilir veya anlaşılabilirdi. Komite böyle düşünüyordu. Buna karşın tüm negatifliklere, eksikliklere ve katı görüşlere rağmen sonuçta şöyle bir yorum yapılmıştı;

1. UFO sorunu basit değildir çünkü benzersiz ve evrenseldir.

2. Ne olursa olsun açıklanamayan gözlemler yine de vardır, bu da bilimin yeni çalışmalara girip bilgisini arttırması gereğini getirir.

3. Çalışmalar olaylara yönelmeli, bağımsız bir çizgide sürdürülmelidir.

4. UFO toplumu yani UFO´lara inananlar ile fizik bilimciler arasında sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır.

5. Bu alanda enstitüsel desteğin sağlanması yararlı olacaktır.

Altı yıl içinde UFO olaylarında ölenler rastlantımı?

Altı yıl içinde Yıldız Savaşları ve UFO araştırmalarını içeren elektronik savaş dallarında çalışıp ölen bilim adamları.

o Prof. Keith Bowden- Otomobil kazası
o Jack Wolfenden-Planör kazası
o Ernest Brockway-İntihar
o Stephen Drinkwater-İntihar
o Yarbay Anthony Godley-Kayıp
o George Franks-İntihar
o Stephen Oke-İntihar
o Jonathan Wash-İntihar
o Dr. John Brittan-İntihar
o Arshad Sharif-İntihar
o Vimal Dajibhai-İntihar
o Avtar Singh Gida-Kayıp
o Peter Peapell-İntihar
o David Sands-İntihar
o Mark Wisner-İntihar
o Stuart Gooding-Cinayet
o David Greenhalgh-Kaza
o Shani Warren-İntihar
o Michael Baker-Kaza
o Trevor Knight-İntihar
o Alistair Beckham-İntihar
o Tümgeneral Peter Ferry-İntihar
o Victor Moore-İntihar  

UFO´lar ve bilimsel korku

50 yıldan beri dünyanın birçok yerinde birbirlerine benzer UFO raporları yayınlanmaktadır. Bu raporların veya gözlemlerin içersinde çoğunlukta sahtekarlıklar, halüsinasyonlar, gezegenler, yıldızlar, meteorlar, bulutsu oluşumlar, ışık topları, gizli tutulan yeni uçak deneyleri ya da dünyadışı canlılara ait uzay araçları yer alırlar. Dünyada böylesine zengin ve çeşitli bir kaynak yoktur ve de çok az konu böylesine yoğun toplumsal bir ilgi görmektedir, buna karşın bilimsel çevrelerin ilgisi tam aksine, yok denecek kadar azdır. Bilimsel desteğin yoksunluğu sonuçta gerekli araştırma fonlarının bu konuya yönlendirilmesini engellerken aynı düzlemde de elde edilen bazı ciddi ipuçları ve veriler değerlendirilmemekte ve yitirilmektedir. UFO´ların bir inanç olduğu yaklaşımı ilk kez 1969´da Condon Raporu´nda belirtilmiş ve bundan sonra da bilimsel temas yok denecek kadar azalmıştır. Bilim çevrelerine yerleşen soğukluğun ve konudan kaçınmanın içinde, saygınlık yitirme endişesi de vardır. Aslında nedenler veya bilimin gerekçeleri göreceli bir önem çizgisinde ve alacakaranlıktadır yani belirgin değildir fakat etki güçlüdür ve bilimin UFO´lara olan ilgisi her geçen gün daha çok azalmakta ve konu gittikçe yükselen bir çizgide UFO tarikatlarının veya mezheplerinin ya da fanatiklerinin eline geçmektedir.
 

Bilime göre UFO olaylarındaki eksiklikler

Bilimin genel algısı ve tavrı içersinde, eğer UFO gözlemleri bilimsel bir problemse daha çok psikolojinin ve bilimsel fizik-algının araştırılması yaklaşımı dikkat çeker. Gerçekten de bazı gözlem raporları çok basit söylentileri kapsarlar, bir insan gökte birşey görmüş veya gördüğünü sanmıştır. Bazen raporlarda birden fazla tanık vardır veya bazen olayın birden fazla tanığı farklı yerlerdedirler. Bu basitlik düzeyinde olsa bile sonuçta yine de ortada bir fiziksel olay vardır ama bilimciler UFO olaylarına fiziksel yaklaşımlarda bulunmak istemezler. Amaç ne olursa olsun sanki fiziksel kanıtlardan kaçınılmaktadır. Böylece peşinen "hayır" denmekte veya çözüm için bilimsel katkının yolu kapatılmaktadır. Oysa, bilimin katkısı UFO sorununu çözebilir. Belirtilen bilimsel politika belki de panele katılan bilim adamlarını da etkilemiş, topu topu birkaç gün süren tartışmalarda daha çok kategorize edilmiş kısıtlı olaylara ancak hazırlayıcı bir çizgide yönelinmiş, konunun kompleksliği ve de uzun tartışmalara gerek olduğu göz önüne alınmıştır. Doğal olarak böyle bir panelden çözümsel sonuçlar beklenmişti ama elli yıllık bir gizem birkaç günde çözümlenemezdi. Bilimsel gelişmeler çizgisinde, cevaplandırılamayan olaylarda ortak bir görüşe varılmış olsa da, bilimciler yeterince bilgilendirilmemişler, araştırmalar yeterince yapılmamış ve bilimsel çevrelerde değerlendirilmemişti. UFO sorunu henüz bu iki basamakta sıkışıp kalmıştır. 

 

UFO´lar hakkında bilimin göremedikleri


SETI (Dünyadışı Yaşamı Araştırma Projesi) ve UFO fenomeni farklı yaklaşımlar gerektirirler. Bilim SETI projesini izleyebilir ve bu şekilde de birbirine benzer koşullar içersinde kısıtlı kalabilir, ilgili teknolojik alanlar ise iyi tanımlanmalı, önceden belirlenmiş stratejilerle araştırma alanı ve türleri genişletilmelidir. SETI için çok daha hassas ve gelişmiş alıcıların kullanılması bir başka gerektir. Öte yandan UFO fenomenini araştırmak bütünleşmiş ama karmaşık bir disiplin gerektirir, olayların ne zaman ve nerede olacağının önceden tahmin edilememesi gerçeğine öncelik verilmelidir. Temelde insanlığın bu konuya hazır olmadığına dikkat edilerek, analizler çok geniş tutulmalı, psikoloji, astronomi, imaj oluşumları, fizik, kimya ve fiziksel algı gibi çok farklı alanlarda çalışmalar gerekmektedir. Ama tüm bu çalışmalar için öncelikle açık bir bilinçle, geniş görüşlülükle ön yargısız yapılmalıdır. Her ne kadar UFO fenomeni ve SETI projesi topluma kapalı tutuluyor deniyorsa da, bilimin geçmişte yaptığı gibi kesin ve ciddi tavrı bu engeli aşabilir. Soruların yapısı farklı ve değişik amaçlara yöneliktir. SETI projesi basit bir evet/hayır üzerine kuruludur yani dünyadışı bir ilişki veya oluşumun varlığı üzerinedir. UFO fenomeni ise çok daha geniş bir dünya görüşünün elzem olduğu bir araştırma alanıdır. Kısacası dünyadışı yaşamın varlığı ve ilişki SETI ile yetinilerek kısıtlanamaz çünkü olay çok daha büyük ve çok daha önemlidir. Zira SETI milyarlarca ışık yılı ötelerden bir cevap ararken, burnumuzun dibinde dünyadışı canlılar cirit atıyorsa milyarlarca dolar, ön yargılar kompleksler yüzünden boşa gitmektedir...

 
 

Bir uzaylı kaçırdığında ne olur?

UFO olayları çoğu zaman tanıkların üzerinde psikolojik etkiler bırakırlar. Bu etkiler, hafif şoklardan başlayarak uzun dönem yaşanan ağır hastalıklara kadar uzanırlar. Belirlenen bazı olaylarda tanıkların karmaşık duygular yaşadıkları görülür; el hareketlerini kontrol edememek, göz bebeklerlerinde aşırı hareketlilik, solunum zorlukları, ağızda acılık, saçlarda elektriksel oluşumlar, bazen bir kolda uyuşma, bilinç kayıpları, görme zorlukları (bazıları kalıcı), ellerde bazı lekeler, deride kırmızı kabuklu yaralar, yüzde hassasiyet ve aşırı sıcaklık duygusu gibi... Uzun süreli etkiler ise yanıklar, hafif sağırlık, saç dökülmeleri, şişler, bulantı ve kusma, kilo kaybı, görme bozukluğu veya çift görme, kaşıntı, bellek kaybı, burun kanamaları şeklindedir. Bunların bazılarının yılarca sürdüğü belirtilmektedir. Bilimsel çevrelerin toplumsal sağlığın UFO tutkusu yüzünden tehlikede olduğu yaklaşımı bu örneklere dayanmaktadır. Bu olayların çoğunun nedeni, mikro-dalgalara, kızıl ötesi ışınlara, ultraviyole radyasyon dalgalarına, yüksek dozda X ışınları veya gamma dalgaları gibi ionize radyasyon etkilerinden olabilir. Bazı göz sorunları, güçlü UV radyasyon dalgalarından ortaya çıkabilir, aynı dalgalar yüzeysel deri yanıklarına da neden olabilirler. Genel olarak, bu tür olaylar veya iddialar ya da anlatılar ne yazık ki yeterince belgelenmemiştir, yaraların veya etkilerin tanımları geçmişe yönelik olarak tam yapılmamış, çoğunda belirme yapılıp yetinilmiştir. Bazılarında ise, kurbanların anlattıklarına doktorlar tarafından inanılmamış, kanıtlara boş verilmiştir. Bir kısmı ise UFO araştırmacıları tarafından uzun yıllar sonra duyulmuştur. Zamanla bir tür UFO tıbbının oluşmakta olduğu söylenebilir. Panelde bunun üzerinde de durulmuş, radyoaktif etkiler soruşturulmuş ve olası kromozom değişiklikleri araştırılmıştır. Sonuçta verilerin Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonu´na aktarılması kararlaştırılmış ve ionize radyosyon etkilerinin üzerinde durulmasını tavsiye edilmiştir. İyi bilinen ve tanınan kurbanlar için önemli olan araştırmadaki amaçlar ve kurbanların çabuk ortaya çıkarılarak muayeneleri kabul etmeleridir. Bir diğer gereklilik, doktorların alışılmadık yaralar karşısında eğitilmiş olmaları ve resmi kuruluşlara bağlı bulunmalarıdır. Daha da ötede, bu konuda uluslararası bir protokolun hazırlanması uygun olabilir.

Bige Nirun

Değişik UFO Olayları

Polis Schirmer Olayı
"Yine geleceğiz ve evreni göreceksin"

Tarih 3 Aralık 1967. Yer, ABD Nebraska Ashland. Polis memuru Herbert Schirmer rutin gece görevini tamamlamak üzere, anayoldan kente doğru gidiyor. Saat 02:30 civarında yolun kenarında ışıklar görüyor ve bir romörk olduğunu düşünüyor. Bakmak için arabasını o yana doğru sürüyor ama ışıkların birden göğe yükselerek kaybolduklarını görüyor. Saat 03:00´de polis istasyonuna dönüyor ve görev defterine; "6 ile 63 no´lu yolların birleştiği kavşakta bir uçan daire gördüm, ister inanın, isten inanmayın" diye yazıyor. Sonra evine gidiyor ve yatıyor ama sabahleyin şiddetli bir ağrısı ve boynunun yanında nedenini bilmediği kırmızı bir lekeyle uyanıyor. Schirmer önceleri pek telaşlanmıyor, olayı unutuyor ve birkaç gün içinde de leke kayboluyor ve başağrısı azalıp yok oluyor. Schirmer kısa bir zaman sonra Polis Şefi oluyor, daha önce Deniz Kuvvetleri´nde görev yaptığı ve önemli bir Hava Kuvvetleri subayının oğlu olduğu için kimse onun bir UFO´cu veya bir fanatik olduğu düşünmüyor. Şef olduktan iki ay sonra görevinden istifa ediyor. UFO gördüğünü hatırlamıyor buna karşın çok şiddetli baş ağrılarını hatırlıyor ve işine konsantre olmakta zorlandığı için görevini yapamadığını söylüyor.

Gerçek hipnoz altında ortaya çıkıyor

UFO´ları araştıran Condon Komitesi Schirmer Olayı´nı duyunca bir hazırlık soruşturması başlatıyor. Yazdığı yazıyı hatırlayamadığı için kendisine hipnotik regresyon yani uyutarak geriye döndürme seansı teklif ediliyor, Schirmer, kabul ediyor ve seans esnasında olay ortaya çıkıyor; Schirmer yol kenarında ışıklara bakmak için durduğunda ışıklı cisim ona doğru gelmiş ve otomobilinin yanına inmiş. Schirmer, olayı kıpırdamadan izlerken cismin içinden insanımsılar çıkmış ve yaklaşmışlar. Bir tanesinin gözlerinden fışkıran bir ışık arabaya vurunca, arabanın içi yeşilimsi bir gazla dolmuş. Schirmer, silahını çekmeyi düşünmüş ama nedense bunu yapmamış ve aksine yanındaki pencereyi iyice açmış. Sonra yaratıklardan birisi elini uzatıp, Schirmer´i boynundan tutmuş ve sonra kendisini arabanın dışında bulmuş. O anda kafasının içinde "Sen bu yerin gözetleyici misin?" diye soran bir ses duymuş ama Schirmer cevap verememiş. Ses devam etmiş; "Bir uzay aracına hiç ateş ettin mi?" demiş, o zaman Schirmer, "Hayır efendim" demiş. Sonra Schirmer´i bırakmış ve aracına geri dönmüş.

Düşman değildiler...

Schirmer, hipnoz altında yaratıkların boyunu 120-130 cm olarak tanımladı, başlarının insanlara göre daha uzun ve dar olduğunu söylerken, derilerinin gri-beyaz, burunlarının çok düz, ağızlarının bir yarık gibi olduğunu ve ağzın hiç hareket etmediğini belirtiyordu. Yaratıkların gözleri oval ama çok büyük değildi, gözlerini kırpmıyorlardı. Giysileri gümüş grisiydi ve vücutlarına yapışıktı, başlarının sağ tarafında antene benzer bir çıkıntı vardı. Göğüslerinin sağ tarafında ise kanatlı bir yılana benzer bir amblem görmüştü. Hipnoz altında yaptığı çizimlerde Schirmer´in çizdiği yaratıkların insana çok benzediği ve çok bilinen "Griler" denen uzaylı tipine pek benzemediği görüldü. Griler, genelde kaçırma olaylarında görülüyorlardı. Olayın devamı da vardı; sonraki 15 dakika içinde Schirmer, telepatik sesler duymuştu. Çevresinde daha küçük bir aracın uçtuğunu sannmıştı, yaratıklar uzun zamandan beri insan ırkını izlediklerini ve adına "Üreme Analiz Programı" dedikleri bir proje ile meşguldular. Dediklerine göre, rasgele insanlar seçiyorlar ve örnekler alıyorlardı. Güvencede kalmak istiyorlardı, Schirmer onların bizleri kendi varlıklarına karşı tehlike olarak gördüklerini söylüyordu. Düşmanca davranmamışlardı ama olanları hatırlamayacağını ve onu yine ziyaret edeceklerini söylemişlerdi. Schirmer´e "Unutma Gözetleyici, yine geleceğiz ve birgün evreni göreceksin." demişlerdi.

Herbert Schirmer aracına döndükten sonra uzay cismi uçup gitti. Boynundaki leke, yaratığın ona dokunduğu yerdi. Hipnoz altında herşeyi hatırladıktan sonra bir daha polislik yapmadı. Kuşkusuz 3 Aralık 1967´den sonra Schirmer´in yaşamı tümüyle değişmişti ve o artık eski Schirmer değildi. Şimdi özel bir işte çalışıyor ve bekliyor. Neyi mi? Evreni göreceği günü...

Demiryolunda dev UFO

Aralık 1997´de çok büyük bir UFO´nun Kuzey Avustralya´daki bir demiryolu yük istasyonunun yakınına indiği bildirildi. UFO´yu, istasyonda yükleme yapan tüm işçiler gördüler. Olayın geçtiği yer, Queensland Eyaleti, Kajabbi Bölgesi, istasyon Brisbane ile Isa Dağı arasındaki tren hattının üzerinde ve Brisbane´in 1936 km. kuzeybatısında. Yük trenine yükleme yapan işçiler gök cismini "Dev bir bina" ya benzettiler. Bir tanık; "Şeffaf bir şeydi, pas renginde kahverengiydi, büyüklüğü bana göre bir tren dizisi kadar vardı." diyordu. Ortalama bir trenin uzunluğu 300 metredir. UFO yere inmiş gibiydi ama temas gerçekleşmemişti. İşçiler olay sırasında çıngıraklı yılan takırdamasına benzettikleri bir ses duymuşlardı ve bazıları; "Böyle birşeyi yaşam boyu görmedik." diyorlardı. Kuzey Queensland´da yaşayan ilkel yerli kabileler yani Aborginler, efsanelerinde de yer alan "Min Min Işıkları" dedikleri garip gök cisimlerinden sürekli söz etmektedirler.

Kaynak: Ross Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)

Zaman Kaybı ve UFO akrobasisi

İki grup tanık 19 Şubat 1998´de, New Jersey, Toms Irmağı´nda UFO gördüklerini söylediler. Grubun birisi. zaman kaybına uğradıklarını belirtiyordu. Olay yeri New York´un 160 km. güneyi idi. O gün, saat 10:00´da etfaiyeci Bob Moorie ve arkadaşı George Pazzinski, 37 no´lu yolda arabaları ile gidiyorlardı, bölge çam ormanlarından oluşmaktadır, daha kısa olan bir yan yola sapmaya karar verdiler, tam yola girdiklerinde araba sallanmaya ve savrulmaya başladı, birden önlerinde koca bir cisim belirince, zorlukla frenlere asılan George arabayı durdurdu, çarpmaktan son anda kurtulmuşlardı. Yolun ortasında tabak şeklinde, üç bacaklı bir araç duruyordu. Kayarak durdukları yerle cisim arasında en fazla on metre vardı. Sabit bakışlarla ikisi de cismi bir dakika kadar ses çıkarmadan izlediler ve Bob sordu; "Gördüğümü görüyor musun?", George cevap verdi; "Eğer bir uçan daire görüyorsan, ben de görüyorum." Birden paniğe giren George haykırarak; "Bu cehennem olası yerden gidelim" diyerek arabayı geri vitese taktı, gazı sonuna kadar kökledi, arabayı çevirerek geri dönmeye çalışırken, birden durdu ve arabayı da durdurdu. Sabit bakışlarla bakarken, Bob gitmeleri için ısrar ediyordu. Sonra George arabayı çevirdi ve hiç durmadan ve konuşmadan araba sürerek doğrudan eve gittiler ama Bob´un evine yaklaştıklarında inanamadıkları bir şeyi fark ettiler. Gün batıyordu ve saat altıyı çeyrek geçiyordu oysa en fazla bir saat araba sürmüşlerdi. Aradaki saatlere ne olmuştu? Daha sonraki günlerde, UFO´nun ayaklarının arasında yere inik bir merdiven bulunduğunu, üzerinde hiçbir işaret olmadığını ve cismin mat aleminyum renginde olduğunu anımsadılar. Bob ve George´un saat 11:00 ile akşamüstü 05:00 arasındaki anıları yok oldu. Bu altı saati hiç anımsamıyorlar.

Aynı gün öğleden sonra 04:30 sıralarında Ellis Smith, yanındaki dokuz yaşındaki oğlu ve beş yaşındaki kızıyla beraber Toms Irmağı üzerindeki bir UFO´nun akrobatik hareketlerini izledi. Smith şöyle anlatıyor; "Sinemadan çıkmıştık ve arabamı Toms Irmağı´na doğru sürüyordum, güneybatıya doğru, 40-45 derece ufuk doğrultusunda çok parlak beyaz bir ışık gördüm. Gök çok berraktı ama ben ışığın nereden geldiğini görememiştim. Önce özel bir hava aracı sandım ama benzemiyordu, bir ara üzerimize bir kıtalararası roket atılmış olabileceğini düşündüm ama cisim birden yavaşladı, neredeyse gökte asılı gibiydi, çok yavaş olarak yükseliyordu. Üç dakika kadar böyle devam ederek, bir J harfi hareketi oluşturdu, parlaklığı gittikçe artıyor, sanki boyutu değişiyordu, sisli veya dumanlı bir ışığın içinde katı bir cismin bulunduğunu fark edebileceğim kadar büyümüştu." Tanık UFO´nun aynı hareketi altı kez yaptığını ama her hareketin süresinin değiştiğini ve sonuncusunun en fazla 30 saniye sürdüğünü belirtiyor. UFO, bu hareketlerin ardından yine yavaşlamış ve tabaksı şekli daha belirginleşirken parlaklığı daha da artmış sonra bir top şekline dönüşürken, çevresinde yoğunlaşan sisin içinde birden yok olmuş.

Kaynak: MUFON

Köpek UFO´ları haber veriyor

21 Şubat 1988´de sabah saat 09:00 civarında Adam Tanner ve köpeği Kala Colorado, Longment kentindeki evlerinin yakınında caddede yürüyorlardı. Adam anlatıyor; "Köpeğimi gezdiriyordum, Kala çimenliğe doğru koştu ve çağırmama rağmen geri gelmedi. Yere oturdu ve göğe doğru bakarak ağlar gibi inlemeye başladı. Nereye baktığını merak ettim, çimenliğin üzerinde ve hemen ardındaki evimin tepesinde alev gibi titreşen beş veya altı tane portakal renkli ışıklar gördüm. Sonra birden ikiye ayrıldılar ve V şeklinde açılarak yükseli; kayboldular. Heyecanla eve gidip karıma anlattım dışarı çıkıp beraber yine baktık ama gitmişlerdi, yanıma kameramı alıp birkaç gün bekledim ama gelmediler. Herhalde en fazla 30 saniye görebilmiştim, portakal renkli ışıklar göz kırpıyorlardı, ne gördügümü bilmiyorum ama bu ışıkların bildiğimiz uçan araçlarla hiç ilgisi olmadığına eminim. Eğer bu bütün bir araçsa, herhalde 7000 metre yükseklikteydi ama dedim ya ne gördüğümü bilmiyorum ve böyle bir şeyi ömrümde hiç görmedim."

Kaynak: MUFON

Gece ziyaretçisinin amacı neydi?

Yine Avustralya´dayız. Yer, Batı Avustralya, Fremantle kenti. Tarih 1 Şubat 1998, saat geceyarısı 02:30. Rowena Judd evinde uyuyor. Olayı kendisinden dinleyelim; "Birden uyandım, yatak odamın kapısının önünde birisi vardı, insanımsı bir şekildi, karanlıktı ama içinden yayılan çok hafif bir ışık görüyordum ve yüzü belirsizdi. Sonra birden kayboldu. Korkuyla yataktan fırladım, yandaki odadaki kardeşimi uyandırdım, tüm evi aradık, hiç kimse yoktu ve her yer sıkı sıkı kapalıydı." İki hafta sonra 15 Şubat´ta bu kez Judd´un evinin üzerinde parlak bir ışık belirdi, bir vızıltı sesi çıkarıyordu, tüm ev aydınlandı. 22 Şubat´ta gece 12:25 sıralarında Perth yakınındaki Karangi´de, üç adet parlak portakal renkli ışığın güneybatıya doğru gittikleri rapor edildi. Işıklar yavaş ve üçgen şeklinde uçuyorlardı sonra yükselerek dikey bir form oluşturdular, derken birisinin ışığı beyaza dönüştü ve doğrudan yere yöneldiğinde üçü birden kayboldular. Yaklaşık olarak gözlem yerinden bir km. uzaklıktaydılar.

Kaynak: Ross Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)

Helikopteri kim düşürdü?

18 Şubat 1998, Perşembe günü, ABD Deniz Kuvvetleri´ne ait bir helikopter, deney amacıyla uçuşa çıktı ve bir kaza sonucunda California, Sequoia Ulusal Ormanı´na düştü. Beş kişilik mürettebat kurtulamadı. Kazadan hemen sonra, Şerif Mike Gutsch ve ekibi Kern Irmağı yanındaki kaza yerine ulaştılar; Şerif Gutsh anlatıyor; "Kaza yeri ile Mojave Çölü´nün 100 km. doğusudur. Oraya ulaştığımda kurbanlara dokunmamam, askeri yetkilileri beklemem emredildi, ölenlerin kimlikleri belirtilmiyordu." Aynı gün, güneydeki Fresno Bee´de birçok kişi saat 11:00 civarında Kern Irmağı üzerinde uçan parlak bir cismi rapor etmişlerdi ve haberlerin gelmesinden birkaç saat sonra helikopter kazası gerçekleşti. Bölge Haber Bürosu´ndan Ernest Cowan, ışıklı cismin kaza ile ilgili olduğu düşüncesinde, cismin alevli olmadğını ama bir meteor veya Vandenberg Üssü´nden atılmış olası bir uydu olduğunu ileri sürüyor. Ama tanıklara göre cisim garip dairesel hareketler yapıyordu yani yere doğru düşmüyordu.

Kaynak: Sun-Chronicle Gazetesi, Fresno, California ve Kenneth Young, Halkı Bilgilendirme Direktörü Tri-States Advocates for Scientific Knowledge

Videoya yakalanan UFO´lar

İngiltere´de Leeds kenti üzerinde saatte 224 km. hızla uçan iki UFO,George Hickinson adlı bir kentli tarafından videoya kaydedildi. Olay 2 Şubat 1998´de yaşandı; Hickinson şöyle anlatıyor; "Saat akşamüstü 05:35 dolaylarındaydı. Birden gökte bir çift parlak ışığı fark ettim, batıya doğru beraberce saat 10 ve 4 yönünde uçuyorlardı. Dikkatle izliyordum, uçağa benzemiyorlardı ama yanlarında birer çıkıntı vardı fakat oralardan ışıklar yayılıyordu. Üç dakika izledikten sonra gidip kameramı aldım ve beş dakikalık bir kayıt yaptım sonra York yönünde kayboldular." Hickinson´un video bandı, 12 Şubat´ta BBC´de yayınlandı. 15 Şubat´ta saat 19:10´da Doncaster´dan Yeovil´e giden bir ailenin A37 no´lu karayolunda arkalarından ve gökten gelen çok parlak bir ışıkla arabaları aydınlandı. Durduklarında UFO sola doğru dönerek, yükseldi ve kayboldu. tanıklar cismin yeşil-kırmızı renklerde olduğunu ve arkasında da kuyruğu benzer bir şeyin olduğunu söylediler. İki olay arasındaki uzaklık 48 km´idi.

Kaynak: John Thompson ve George A. Filer Gazeteler: Yorkshire Evening Post London Daily Telegraph

RECURRING WEDNESDAY UFO HAS THE ITALIANS TALKING

Şubat ayı 1998´de sanki UFO´ların gösteri ayı. Bu kez İtalya´da, Lombardia bölgesindeyiz. 11 Şubat 1998´de saat 18:30´da, yeşil-sarı ışıklar saçan ve uzun parlak mavi bir kuyruğu olan top şeklinde bir uçan bir cisim görüldü. Gök cismi Bergamo, Brescia, Asola, Parma ve Mantova kentlerinden görüldükten sonra Lazio üzerinde kayboldu. İtalyan bilim adamlarına göre cisim, alışılmadık bir atmosfer olayı idi. Ama bir hafta sonra 18 Şubat´ta olay yinelendi. Aynı renkleri taşıyan cisim tekrar ortaya çıktı, gün yine Perşembe günüydü ve yüzlerce kişi tarafından gözlendi; gökte bir yay çiziyordu. İtalyanlar cisme, "Perşembe Günü Meteoru" adını taktılar.

Kaynak: Il Messagero, Gazzeta di Parma, Gazzeta di Mantova

1957´den kalan bir olay açıklandı

8 Mart 1957´de şimdiki Kennedy Hava Limanı´ndan saat 11:30´da kalkan DC-6 tipi dört motorlu yolcu uçağı kalkışın ardından güneydoğuya dönerek, Porto Riko, San Juan´a doğru yönlendi. Yolculuk normal geçiyorken, Bermuda üzerine ulaştıklarında Kaptan Matthew Van Winkle telsizden bir fırtına uyarısı alınca rotasını değiştirdi ve daha batıya dönerek Florida üzerine yaklaştı. Saat 15:30 olmuştu ve 257 sefer sayılı uçak şimdi Florida Jacksonville üzerinde 9000 km yükseklikte uçuyordu. Kaptan Winkle anlatıyor; "Aniden uçağın altında, sağ tarafından patlayan bir ışıkla irkildim, sanki gök yarılmıştı şeklini iyice gördüğüm ışıklı bir cismi bir an için gördüm, çok büyük bir ateş topu gibiydi, inanılmaz bir hızı vardı ve kükrer gibi bir ses çıkarıyordu. Önümüzdeydi, oluşturduğu hava akımı uçağımı sarsmaya başlayınca ve de çarpışma korkusuyla yükselmeye başladım." Ani yükseliş sonucunda uçağın işi karmakarışık oldu, yolculara haber verecek zaman yoktu, bagaj kapakları açılmış, eşyalar dökülmüş, insanlar yerlere yuvarlanmıştı, o esnada pilot kabininde bulunmayan yardımcı pilot düşe kalka yerine döndüğünde, Kaptan´ı kontrollarla boğuşurken buldu. Bir hostes ve bir yolcu yaralanmışlar, üç yolcu ise şok geçirmişlerdi. Uçak sağ salim San Juan´a indikten sonra soruşturma yapılırken Kaptan Winkle şok geçirdi; aynı yörede aynı saatte uçan dört uçak daha benzer bir uçan cisim görmüşlerdi; cisim çok parlaktı, önünde beyazımsı fosforik bir ışık, arkasında ise egsoza benzer kırmızı bir ışık vardı. Soruşturmanın sonucunda yapılan resmi açıklamada; cismin bir meteor olduğu belirtildi. Oysa Kaptan Winkle, bugün dahi aynı fikirde değil.

Evrende yolculuk mümkün olacak mı?

Eğer dünyadışında bir yerlerde bir yaşam varsa, orada yaşayan canlılar büyük bir olasılıkla bize benzemektedirler. Egzobiyoloji yani biyolojik yaşam uzmanları olarak tanınan Prof. Carl Sagan, Frank Drake gibileri galaksimizde bizim dışımızda yaşamın olması gerektiği düşüncesindeler. Bu uygarlıklar bizden eski ve bizden ileri bir teknolojiye sahip olabilirler, hatta olmalıdırlar. Michigan Üniversitesi´nden Michael Swords, literatüre geçen yazısında şunu diyordu: " .. evrenin bir yerlerinde, uygarlıklar vardır, bunu tartışmaya pek gerek yok asıl zor olan uzayda yolculuktur.. yaşam formları çeşitli olabilir çünkü yaşamsal koşullar fiziksel ve kimyasal olarak değişkendir.. insanımsı olmak kaydıyla her tür yaşam olabilir.. fakat dedim ya önemli olan uzayda yolculuğun zorluğudur.." Öte yandan, bilim kamuoyu dünyanın dünyadışı canlılar tarafından ziyaret edildiği düşüncesine pek katılmak niyetinde değil. Oysa, bu ziyaretlerin olduğu göstergesi ise çok yüksek, karşıt tezlerin temelinde bizim çok yoğun ve popüler bir galakside yaşıyor olmamız düşüncesi yatıyor. Bir diğer gerçek ise, saklanan sırların varlığının kesin olduğu. Eğer UFO olayları, ön yargısız ve açık bir bilinçle izlenirse tek bir gerçek vardır. 1947´den bu yana gezegenimize dünyadışı uzay araçları düşmüştür ve parçaları saklanmaktadır. Biz yalnız değiliz..
 
ATA NİRUN

NASA´nın UFO sırları

CIA paralelinde bir diğer gizem, NASA´da dikkat çeker. ABD´nin ulusal uzay örgütü olan bu kuruluş, elbette ki uzayla ilgili olaylarda öncelikle söz sahibi. Tanımlanamayan uçan cisimlerle ilgili olarak NASA 1978 yılında şöyle diyordu; "Gerek askeri, gerekse de bürokratik olarak NASA son sözü söyleyecek tek kuruluştur. Fakat biz, Hava Kuvvetleri´nin ötesinde fazla bilgiye sahip değiliz.." Buna rağmen, 17 Kasım 1980´de Hava Kuvvetleri Özel Araştırmalar Başkanlığı şu açıklamayı yaptı; "Bu konudaki tüm araştırmalar NASA tarafından sürdürülmektedir, NASA askeri yetkililerin görüşü doğrultusunda olayları yorumluyor." 1976´da seçildikten sonra Başkan Jimmy Carter,

UFO araştırmalarının geliştirilmesini emretti. Çünkü Carter, 1969 yılında, Georgia´da bir UFO olayının tanığı olmuştu. Carter aynı yıl Lions Kulüp´de şöyle konuşuyordu: "Gördüğüm en inanılmaz şeydi.. çok büyük, çok parlaktı, Ay kadar büyüktü ve sürekli renk değiştiriyordu.. on dakika kadar izledik.. şeklini pek anlayamadım.. ama artık UFO gördüğünü söyleyen insanlara inanmamazlık etmeyeceğim.."

"Yolumuzda bir UFO var.." NASA´nın açıklamalarını ve neyi saklayıp saklamadığını bir yana bırakıp, şimdi sizlere astronotların yaşadıklarıolayları iletmek istiyorum; Kasım 1972´de Gemini 7 uçuşunda görevli astronotlardan James Lowell, yer kontrol merkeziyle şöyle konuşuyordu;


Gemini 7 - Saat 10 rotasında bir cisim var.
Yer kontrol - Burası Houston, tekrarla Gemini 7.
Gemini 7 - Saat on rotasında bir cisim dedim.
Yer kontrol - Gemini 7, bu bir yanılgı mı yoksa aktüel görüş mü?
Gemini 7 - Hayır, çeşitli açılardan görüyoruz, aktüel.
Yer kontrol - Uzaklık ve boyutu söyleyin.
Gemini 7 - Görüş alanımız daralıyor.

Aslında Gemini 7 olayı, ilk değildi, astronotların UFO gözlemleri çok öncelerden başlamıştı ve Apollo Projesi´ne gelindiğinde birçok astronotun emin olduğu görülüyordu. Astronot Gordon Cooper´ın hiç kuşkusu yoktu; "İnanıyorum ki, dünyadışı canlılar ve onların araçları gezegenimizi ziyaret ediyorlar,

 

ben birçok kez onları gözlemledim." Cooper yanlız değildi, en ünlü astronot ve en ünlü uçuşolan Apollo 11´de benzer bir olayı yaşadı; 21 Temmuz 1969 günü, Ay´a ilk defa inen Neil Armstrong ve Buzz Aldrin, Houston Merkez´e Ay yüzeyine inmelerini az kala, bir kraterin kenarında duran ışıklı cisimden söz ettiler. Aynı yolculukta, astronotların yer kontrol ile yaptığı bir diğer konuşma daha var, NASA yetkilisi Otto Binder´in de doğru olarak onayladığı konuşmayı VHF bandından binlerce kişi dinledi.


Yer kontrol - Nedir o? Apollo 11´i arıyoruz.
Gemini 7 - Bu bebekler buradalar.. inanılmaz.. Tanrım, buna inanamazsınız.. dışarda bir başka uzay aracı var.. kraterin öte kenarında duruyor.. onlar Ay´dalar ve bizi gözlüyorlar.
Yer kontrol - Anlatmayı durdur Apollo 11.

İletişimin bu anda NASA tarafından kesildiği biliniyor. Bu konuşmanın duyulmasından çok sonra NASA´da çözülmeler oldu, yıllar geçti ve emekli NASA şeflerinden Maurice Chatelain Apollo 11 konuşmasını açıkça doğruladı; "Buluşma gerçektir ve NASA´da herkes tarafından bilinir fakat hiç kimse bu konuda konuşmaz." 70´li yılların ortalarında Moskova Üniversitesi´den Fizik Profesörü Vladimir Azhazha kesin tavırla konuşuyordu;

"Neil Armstrong´un Yer Kontrol ile yaptığı konuşma doğrudur, biz tamamını dinledik, iki büyük esrarlı cisim onları gözlüyorlardı ve bu cisimler Ay Modülü´nün hemen yakınındaydılar." Bir diğer Sovyet bilim adamı olan Dr.Aleksandr Kazantsev ise, astronot Buzz Aldrin´in modülün içinden çektiği renkli filmde iki UFO´nun açıkça görüldüklerini belirtirken, filmin devamının Armstrong tarafından Ay yüzeyinden çekildiğini ve UFO´ların Ay Modülü iniş yapmadan birkaç dakika önce geldiklerini söylüyordu.

Neil Armstrong´un UFO macerası

Ay´a ilk ayak basan adam, dünyadışı canlıların yönettikleri araçları görmüş ve hayran olmuştu fakat o tek tanık astronot değildi.. Yaşamları UFO´larla çatışanlar.. Şans mı? 1974 yılında, adı saklı tutulan ve gerektiğinde açıklanacağı söylenen ünlü bir Amerikalı Fizik Profesörü, Ay´a ilk inen insan olan Neil Armstrong ile bir sempozyum çerçevesinde özel bir konuşma yaptı, astronot bu konuşmayı doğruluyor ve bunlar artık konuşulmalı diyordu.


Profesör - Apollo 11 yolculuğunda gerçekten ne oldu?
Armstrong - İnanılmazdı, tabii ki biz bu olasılığın var olduğunu daima biliyorduk ve her zaman susmamız için uyarıldık. Bir Ay kenti ve uzay üssü olasılığını hep bekledik ve hazırlandık.
Profesör - Uyarıldık, ne anlamda?
Armstrong - Çok fazla detaya giremem, o uzay araçları vardı ve bize göre çok farklılar, gerek büyüklükleri, gerekse de özgün teknolojileri erişilmez. Çok büyüktüler ve çok ustaca yönetiliyorlardı. Başka bir soruya gerek yok.
Profesör - Fakat NASA, Apollo 11´den sonra uçuşlar sürdürdü?
Armstrong - Doğal, NASA kararlıydı ve dünyada bir paniğe neden olmak istemedik, fakat hızla karar alıp, geri dönecek ve gerekeni yapacağız. Bu tür örnekler öylesine fazla ki ve öylesine çok ciddi kanıt ve tanık var ki, söylenecek fazla söz kalmıyor. Bu yazı dizisini hazırlarken, bir an durup önümdeki belgelerin kopyalarına veya fotokopilerine baktım, herşey o kadar gerçek ki, birçoğunda Amerikan Hükümeti/Çok Gizli/Savunma Bakanlığı/Ulusal Güvenlik Örgütü/NASA/CIA türünden damgalar var. Tüm gizlilik çabalarına rağmen, insanın özgün tabiatına uygun olarak biryerlerden birşeyler sızıyor veya kaçıyor. Şu ana kadar, sizlere çuvallar dolusu tanıklık ve dökümandan ancak birkaç örnek verebildim, amacım sizleri etkilemekti çünkü aklı başında olan ve belli bir kültür düzeyine ulaşmış herhangi bir mantık, bunları kolayca algılayabilir ve gerçeklerden söz edildiğini kavrayabilir veya en azından kuşku duymaya başlar. UFO olaylarının ve etkilerinin daha önce ancak küresel düşünebilen beyinlerde yer aldığını söylemiştim. Belki de beklenen birşey vardır, bu tür düşünenlerin çoğalması gibi. Birkaç çok önemli örneği gözden geçirerek. tekrar sizleri yaşanan olayların içine sokmak istiyorum ama özellikle yeni, az duyulan ve araştırılmış olaylardan yola çıkacağız.

Norfolk Taburu'nun yokoluşu

Çanakkale´de 267 asker yokoldu

Böyle birşey olabilir mi? Savaş denen o cehennemin içinde, bu askerler bir yerlerde ölüp gitmişler ve kimlikleri belirlenemeden unutulup olamazlar mı? Ya da başka birşey mi? Yoksa her savaşta raslanan mistik öykülerden biri mi? Ama değil. Çünkü ortada belgeler var. Norfolk Taburu´nu gönderen İngiliz Ordu Komutanı Sir Ian Hamilton,´dur. Ve Sir Ian Hamilton İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener´e gönderdiği günlük raporunda şöyle yazıyor; "..Türk direnişi yok gibiydi, bu arada Norfolk Taburu´nun Komutanı Albay Beauchamp´un 16 subayı ve 250 kadar askeriyle birlikte ilerlediği haberini aldım. Ama sonra hiçbir haber alamadım, kayboldular, hiçbir haber gelmedi ve hiçbiri geri dönmedi.." Bu askeri rapor, İngiltere Savaş Tarihi belgeleri arasında.

Bir diğer belge ise İngiliz Savaş Tarihi Arşivi olan "Official History"nin Çanakkale bölümünden; Belgede Norfolk Taburu´nun adı geçiyor ve sonra devam ediliyor; " ..mevsimsiz ortaya çıkan bir sis tarafından birliğin hepsi yutuldu, bu sis, güneş ışınlarını güçlü bir biçimde yansıtıyordu hatta topçulara hedef gösteren gözcülerin gözleri kamaştı ve top ateşi kesildi. Bu 250 askeri bir daha ne gören, ne de duyan oldu.."

Ne olmuştu?

Bir albaya, 16 subaya ve 250 kadar askere ne olmuştu?
Şimdi bir başka belgeye daha bakalım ama savaştan sonra yayınlanan bir belgeye. Biraz önce Norfolk Taburu´nun o garip buluta girip kaybolmasını gören Yeni Zelandalı askerlerden söz etmiştim, işte o bölüğe mensup üç askerin imzaladığı bir tutanak 1965´de askeri sansür kalktığı için açıklandı, tutanağın altında üç imza ve adresler vardı;
Felix Reichardt: Künye no: 4165, Adres: Matata, Plenty körfezi.
Robert Nevnes: Künye no: 13416, Adres: 157 King Street, Cambridge.
Joseph Newman: Adres: 75 Freyberg Street, Octumoctai, Tauranga.


Ata Nirun Norfolk
taburunun kaybolduğu
60. tepede, tanıkların
olayı gözledikleri yeri
gösteriyor

Acaba Yeni Zelanda´ lı bu üç istihkam askeri acaba ne yazmışlardı ? "12 ağustos 1915´de meydana gelmiş garip olayların bir dökümüdür. Bu olay, savaşın en şiddetli anlarında, gün ışığında Anzak Suvla koyu, 60.tepe´de meydana geldi. Gün ağarırken, gök berraktı, görünürde 7 veya 8 tane birbirinin tıpkısı, ekmek somunu biçiminde bulut vardı ve 60.tepe´nin üzerinde duruyorlardı. O sırada, 6 veya 8 kilometre hızda esen bir meltem olmasına rağmen, bulutların ne şekli, ne de yerleri değişiyordu. Tepenin 150 metre kadar üzerinde duruyorlardı. Bu bulut kümesinin tam altına gelen yerde, aynı biçimde bir bulut daha vardı, yaklaşık 250 m. uzunluğundaydı ve çok yoğundu, yapısı sanki katı madde gibiydi ve İngilizler´in bulunduğu savaş yerine 1 km kadar uzaklıkdaydı. Biz, 60.tepe´ye göre 90 metre daha yüksekte olduğumuzdan olayı üstten görebiliyorduk, bulutun rengi diğerleri gibi açık griydi, dere yatağına doğru ilerledikten sonra yere kadar indi, bu arada Norfolk askerlerinin 60.tepe´ye doğru yürüyüşe geçtiklerini ve duraksamadan alçalmış olan bulutun içine girdiklerini gördük. Ama bulutun içinden çıkan hiç kimse olmadı. Bu taraftan buluta girmeye devam eden askerleri görüyorduk ama öte yandan kimse çıkmıyordu, askerlerin sonuncusu da görünmez olunca, bulut yükünü alınca yerden yükselerek yukarda duran diğerlerine ulaştı. O ana kadar yukardaki bulutlar ilk andaki gibi yerlerinde duruyorlardı, yerden kalkan bulut, onların hizasına geldiğinde hepsi birden kuzeye doğru gitmeye başladılar ve üç çeyrek saat sonra gözden kayboldular... aşağıda imzası ve adresleri bulunan bizler, anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.."

Çanakkale´de bulunan İngiliz şehitliklerinde Norfolk olayı ile ilgili sadece tek bir mezar bulunabildi. Ata Nirun ve ekibi yaptıkları araştırmalar sınucunda kaybolan alayın askerleri adına konulmuş sembolik bir mezar taşı buldular çünkü kaybolan askerlerin cesetleri asla bulunamamıştı.

 


Çanakkale´de bulunan İngiliz şehitliklerinde
Norfolk olayı ile ilgili sadece tek bir mezar
bulunabildi. Ata Nirun ve ekibi yaptıkları
araştırmalar sınucunda kaybolan alayın
askerleri adına konulmuş sembolik bir
mezar taşı buldular çünkü kaybolan
askerlerin cesetleri asla bulunamamıştı.

Kaybolan Norfolk taburu nereye gitti?

Savaştan sonra, 1918´de İngilizler İstanbul´u işgal ettiklerinde, Türk Hükümeti´ne Norfolk Birliği´ni sordular ama Türkler ne böyle bir taburu esir almışlar, ne de onlarla bir çatışmaya girmişlerdi, hiç duymamışlar ve o birlikten hiçbir esir almamışlardı. Peki; Yeni Zelandalı üç asker doğru mu söylüyorlardı? Bu kez İngiltere´de arşivlerde bulunan bir başka askeri belge "Çanakkale Savaş Günlüğü" incelendi, günlüğün 3. Bölüm´ünde Yeni Zelanda birliğinin o bölgeye yollandığı ve birlikte bulunan askerlerin adları yazıyordu yani üç tanık orada gerçekten bulunmuşlardı. Ve ortada hiçbir iz yoktu, ne bir ceset, ne bir çatışma izi, ne de kalmış teçhizat. Görülüyordu ki, yaklaşık 267 kişilik bir askeri birlik iz bırakmadan yokolmuştu. O dönemin savaşlarında, savaşa muhakkak ara verilir, çarpışan tarafların sıhhıyecileri ölü ve yaralıları toplarlardı. Neredeydi Norfolk Taburu? Olayın bizi ilgilendiren bir yönü daha var. Acaba, bizim tarafta olaydan haberi olan kimse yokmuydu? Türk cephesinin başında 19.Tümen Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal bulunuyordu. Gazeteci yazar Ruşen Eşref Ünaydın´ın 1930 yılında yazdığı "Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat" adlı kitabına bakıyoruz, bu kitapta Çanakkale Savaşı günbegün anlatılmıştır. Mustafa Kemal diyor ki; " ..8 Ağustos´da düşmanın yaptığı taarruzdaki kaybı büyük oldu.. şimdi gelelim 13 Ağustos savaşına.. 14 Ağustos´a kadar olan günlerde olan hadiselerden bahse lüzum görmüyorum.." Ünaydın´ın kitabında tüm Anafartalar Savaşı´nı gün gün anlatan Mustafa Kemal, Norfolk Taburu´nun kaybolduğu 12 Ağustos tarihinde kayde değer bir olay olmadığını söylüyor ve o gün koca bir İngiliz Taburu´nun yokedildiğinden veya çatışmaya girildiğinden söz etmiyor. Öyleyse, 12 Ağustos günü bizzat Mustafa Kemal´in anlatımıyla Kayacık Deresi´nde bir çatışma olmamıştır yani Norfolk Taburu´nun kaybolmasından Türk tarafı sorumlu değildir. Öyleyse, 4. Norfolk Taburu´nun yaklaşık 270 subay ve askeri nerede? Ama en önemlisi o garip ışıklı bulut neydi? İşte ilginç bir olay; Birçok araştırmacıya göre Çanakkale olayı bir UFO olayıdır. Eğer, UFO´ların kaçırma olaylarının gerçekliğine inanırsak, acaba olabilir mi? Daha eski olaylardan söz edilse de, Türkiye UFO olaylarının çıkış noktası Çanakkale olabilir.
 

ATA NİRUN
 

Tüm zamanların en çok konuşulan UFO kazası; Roswell dosyası

 

TÜM ZAMANLARIN EN ÇOK KONUŞULAN UFO KAZASI
Roswell´e bir UFO düştü ve içinde biri canlı üç dünyadışı yaratık vardı.. Başkan gerçeğe tanık oldu mu? Üst düzeyden bir itiraf.. Birşeylerin gizlendiği kuşkusu 8 Temmuz1947´de öğle saatlerinde başladı. ABD, New Mexico, Roswell´de yayınlanan "Daily Record" gazetesi inanılması güç bir haber yayınladı. Habere göre, Roswell´in kuzeyinde Lincoln Bölgesi´ndeki Corona´ya bir UFO düşmüştü fakat bölgedeki askeri hava üssü olayı örtbas etmiş ve gerçekleri saklamıştı. Askeri yetkililerin açıklamasına göre, ortada UFO falan yoktu, tüm gürültünün nedeni sadece yere düşen bir hava balonuydu. Daha sonra anlaşıldı ki, olay çok daha fazla kapsamlıydı. Hasar görmüş UFO´nun dışında, içindekilerin cesetleri de bulunmuştu, daha da ötesi halen yaşayan bir UFO gezgini dahi vardı. İlginçtir olay o dönemde fazla ses getirmedi veya duyulmadı.

Asıl bomba sonraki yıllarda ve özellikle de 1993-94´de patlayacaktı. 1949 yılında Variety Dergisi yazarı Frank Scully, sert bir yazı yazarak Roswell´de yaşanan gerçeğin devlet tarafından kasıtlı olarak yok edildiğini ileri sürdü. Ertesi yıl, Scully konuyu tekrar gündeme getirdi ve ayrıntıların olaya tanık olan Teksaslıbir petrolcü tarafından uzun uzun anlatıldığını belirtti, hattadünyadışı ölü canlıların üzerinde 1890 stili giysiler vardı. Aynı yıl ortaya çıkan Silas Newton ve Leo GeBauer adlı iki tanık iddiayı onayladılar ve GeBauer manyetik alan fizikçisiydi. Hükümet hala susuyor ve hiçbir açıklama yapılmıyordu.

1947´den gelen gizem

1952´de Los Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu. Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı. Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu tanıklar, uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi. Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler. Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap vermeliydiler, üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte kamuoyunun tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun, ister senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD hükümeti bu kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve sonuçların açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek ABD toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede seyrede dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek miydi? Hayır, bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen kıyılarında Norveç askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman ordusu Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci Dorothy Kilgallen şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei bilinmeyen hava araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek var. Bunların Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan Daireler kökeni dünyadışı olan araçlardır."

Tüm zamanların en büyük sırrı

1952 yılı 14 Temmuz akşamında ABD´nin doğu kıyısındaki Chesapeake Körfezi üzerinde bir DC-3 uçuyordu, pilot ve yardımcısı aniden ortaya çıkan sekiz yüzlü bir UFO ile karşılaştılar. Olayı rapor etmek için ertesi gün askeri yetkililere gittiler, konuşma sırasında bir subay önceki gece garip bir cismin enkazından söz etti. Yardımcı pilot William Fortenberry bir başka subaya gerçek olup, olmadığını sorunca, "Evet, doğru." cevabını aldı. O anda odaya giren Binbaşı John Sharpe, sinirli görünüyordu, pilot William Nash aynı soruyu sorunca, çok sert bir hayır cevabı aldı. İki pilot daha sonra bu olayı Life Dergisi´ne anlatacaklardı. 1974 yılında, CIA Özel Operasyonlar Daire Yöneticilerinden Victor Marchetti, "CİA ve Bilgi Kültürü" adlı bir kitap yayınladı. Marchetti ABD Hükümetinin dünya dışı canlılarla olan ilişkisini gizlediğini iddia ediyordu. Kesin kanıtları yoktu ama CIA´in en üst düzey yetkilileri arasında bu konunun sık sık konuşulduğuna birçok kez tanık olmuştu. En çarpıcısı ise, Ulusal Güvenlik Örgütü´nin çok uzun zamandan beri dünya dışından gelen elektronik zeki sinyalleri değerlendirdiği ve ilişki kurulduğu iddiasıydı. Ama tüm bu bilgiler "SÜPERSIR" olarak saklanmaktaydı, hatta ABD tarihinde böylesine kesin saklanan hiçbir sır mevcut değildi. Marchetti´nin iddialarını birçok UFO araştırmacısı sürdürdüyse de bir çözüme ulaşmayı başaramadılar. CIA ise yine gerekeni yaptı, hiç ses çıkarmadı. Daha önce sözü edilen Roswell Olayı öncelikli olmak üzere, yaşanan özellikle askeri kökenli olayların sayısal yüksekliği ve içerdiği tartışılmaz kanıtlar öylesine ortada durmaktadır. Hele Roswell´de olanlar, düşen bir UFO´nun parçalarının Roswell Kasabası halkının yarısı ve biri canlı üçü ölü dünyadışı canlının en azından 50 tanık tarafından görülmesi öylesine kesindir ki, diğer olaylara göz atmaya dahi gerek kalmayabilir. Roswell olayı, aşırı derecede fantastik ve inanılmazdır ama aynı düzeyde de belgelendirilmesi çok güçtür. Hava Kuvvetleri büyük bir sabırla, açıklamaları kitlemiş ve neredeyse birkaç yılda bir müphem açıklamalar yaparak zamana oynamıştır. Gizlilik ve örtbas etme en üst düzeydedir. Oysa, sayısı iki düzineyi bulan ciddi bir tanık ordusu, dünyadışı canlıları tarif etmektedirler.

Koca gözlülerdi

Ortak tariflere göre, dünyadışı canlıların boyu bir metre civarında, insana benziyorlar fakat başları büyük ve gözleri çok iri ve gözbebeksiz siyah. Bu da yaşadıkları özgün ortamda ışığın az olduğunu gösteriyor. Dudakları yok gibi, ince uzun kolları ve dört parmaklı elleri var. Otopside bulunan bir hemşire, kemiklerinin tahtaya benzediğini anlatıyordu. Kısacası dünyadışı canlılar insanımsı olarak tanımlandılar. Sessizlik yıllardır sürüyor, 1980´den bu yana Roswell olayı gündeme daha sık geliyor. Ve en önemlisi, olayın içinde artık ölüm olayları da yer almakta, acaba sorusu kanlı bir giysi içinde gittikçe büyüyor. Yüzbaşı Oliver Henderson, UFO kalıntısını yakından gördüğünü ve uzaylıları tarif ediyordu, ailesine de anlatmıştı, 1980´lerin başında herkes Henderson´un anlattıklarını konuşuyordu. Henderson, aynı yıl nedeni bilinmeyen bir uçak kazasında öldü. Roswell UFO´sunun saklandığı hangarın nöbetçilerinden olan Çavuş Melvin Brown, kimliği bilinmeyen bir kamyonun çarpmasıyla yaşamını yitirdi. O da çok konuşuyordu. 
 
 

John Spencer´in açıklaması: "İnsanlık uzaylılara alıştırılıyor"

John Spencer, dünyadışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı İnsanlık dünyadışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son yirmi yıldan beri sinema ve tv´lerde empoze edilen uzay filmlerinde bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünyadışı canlıların varlığı gerçeğine bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran tüylerimi ürpertti. Kötü giden herşeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerimiz, acaba kompleks mi? Yoksa, tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?

Sonuç:

 

1995 sonlarında başta Amerikan CBS ve İtalyan RAI 2 Tv Kanalı olmak üzere daha birçok tv kanalı daha önce sözünü edilen Roswell UFO kazası ve ele geçen dünyadışı canlılar konusunda elli yıldır saklanan özel bir filmi yayınladılar. Yurdumuzda yine magazin boyutunda kalması bir yana bırakılırsa, daha öte ülkelerde bu film yankılar uyandırdı. Çünkü filmde, dünyadışı canlılar çok yakından gösteriliyor ve ölülerine yapılan otopsi görüntüleri çok ayrıntılı olarak yer alıyordu. Gerek sinema filmi uzmanları gerekse de özel efekt ustaları filmde bir hilenin bulunmadığı ve 1947´de bu tür bir sinema hilesinin hayal bile edilemeyeceğini belirttiler. Günümüzün inanılmaz sinema bilgisayar efektlerini yaratan uzmanlar ise, şu anda bile bu tür bir efektin yapılamayacağını belirttiler. Değil elli yıl önce on yıl önce bile bu tür film hileleri düşünülemezdi. Öyleyse, film gerçekti ve üstelik şu anda emekli olan ve elli yıl evvel orduda görevli olarak Roswell olayını yaşayan insanlar da konuşmaya başladılar. Roswell olayını doğruluyorlar, dünyadışı canlıları gördüklerini uzun uzun anlatıyorlardı. Üzerinde hiyeroglife benzeyen yazıların bulunduğu enkaz parçalarını, çekik kocaman siyah gözlü, küçücük ağızlı, saçsız kubbe kafalı 1.20 boyundaki iki erkek, bir dişi dünyadışı canlıyı aynen filmde olduğu gibi anlatıyorlardı. Ön yargısız bir mantıkla bakıldığında, 2 Temmuz 1947 gecesinde, New Mexico, Corona bölgesinde, Roswell kentinin yakınında, William Brezel adlı çiftçinin arazisine büyük bir patlamayla düşen cisim dünyada yapılmamış uçan bir araçtır. Olaya önce yerel sonra da askeri yetkililer karıştıktan sonra, basın ve radyolar duyuruya başlamış ama 8 Temmuz günü herşey durdurulmuştur. Yasaklamanın kaynağı doğrudan ABD hükümetidir. Bugün ise, birşeyler su yüzüne çıkmakta Roswell UFO kazası galiba aydınlanıyor, acaba bunu neler izleyecek? Bekleyecek ve göreceğiz.
 

 

 

Türkiye'de UFO olayları arşivi

Marmara Denizi´nde ne var?

 

Bilinmiyor, garip ama gerçek bazı kaynaklarda benzeri başka olaylar da var ve belki de hiç duymadıklarımız. Örneğin, Çanakkale Savaşı´nda kaybolan Norfolk Taburu belki zamansız bir boyutta hala savaşta olduklarını zannederek yaşıyorlardır, eğer UFO´lar tarafından kaçırılmadılarsa tabii ki, aynen Bermuda Şeytan Üçgeni´nde anlatıldığı gibi.. Zamanı yitiren ve aradan saatler geçtiği halde, kollarındaki saatlerin sadece 15 dakika ilerlediğini farkeden insanlarda olduğu gibi.. Bir deniz albayı anlatmıştı, kaptanı olduğu savaş gemisiyle Marmara´dan Çanakkale´ye doğru yaklaşırlarken gemi birden aşağıdan dev bir yumruk yemiş gibi havaya kalkıp yine suya düşmüştü. Hiçbir aygıt hiç bir şey kaydetmemişti, deniz ise çarşaf gibiydi. Ne olmuştu? Birçok araştırmacıya göre Çanakkale olayı bir UFO olayıdır. Eğer, UFO´ların kaçırma olaylarının gerçekliğine inanırsak, acaba olabilir mi? Daha eski olaylardan söz edilse de, Türkiye UFO olaylarının çıkış noktası Çanakkale olabilir.

1981 yılında, İzmirli iş adamı ve mercan avcısı Refik Tanergün´ün gazetelerde bir açıklaması çıktı. (Kaynak:Türkiye UFO Raporu/Haluk. E. Sarıkaya-Bilim Araştırma Merkezi-1985/İst) Tanergün, Ege Denizi´nde garip olayların oluştuğundan söz ediyordu. Midilli, Sakız adaları ile Karaburun arasında yer alan üçgen şeklindeki alanın Bermuda Şeytan Üçgeni´ne benzer özellikler taşıdığı görüşündeydi ve bu bölgede yoğun UFO olayları yaşanıyordu.1980 yılının Temmuz ayında Karaburun açıklarında avlanan balıkçılar Midilli yönünde parlak bir cismin suları 40 metreye kadar fışkırtarak sulara gömüldüğünü gördmüşlerdi. Tanergün´e göre, bu olaylar 1981 başına kadar sürmüş ve Tahsin Kalkavan şilebiyle, Tenya 2 adlı Yunan gemisi benzeri olaylara hedef olarak batmışlardı. Gerçekten de, aynı bölgede kaybolan şileplerin sayısı az değildi. Yine aynı kaynakta anlatıldığına göre, Ege Üniversitesi´nden bir grup uzman, bölgedeki yoğun UFO olaylarını veya niteliği açıklanamayan manyetik bir alanı onaylamışlardı. Mayıs 1979 ve Nisan 1980´de İzmir üzerinde iki yoğun UFO olayı yaşandı. 1981 yılı başında ise, Karşıyaka üzerinde ortaya çıkan iki ışıklı cisim, Yamanlar Dağı üzerinde kayboldular, birçok kişi olayı gözlemlemişti. Belli bir açıklama yapılmadı veya yapılamadı.


 

Kanal D tarafından yayınlanan İzmir UFO görüntüsü

 

Gölcük´teki UFO fotoğrafı

28 Ekim 1981´de Gölcük´de emekli bir deniz yüzbaşısı olan Doğan Sum, Gölcük üstünde uçan bir uçan daireyi çok net olarak fotoğrafladı ve resim Hürriyet Gazetesi´nde tüm manşet olarak yayınlandı. Gazeteye göre yayından önce fotoğraf, laboratuar testlerinden geçirilerek sahtekarlık veya imalat hatası olmadığına karar verilmişti. Bu arada, meteoroloji ile de temasa geçilerek, atmosferik durum da incelenmiş ve koşulların normal olduğu anlaşılmıştı. Ve sonunda on kadar uzman biraraya gelerek fotoğrafı incelediler ve tartıştılar, yanısıra da UFO görgü tanıklarını dinlediler. Sonuçta pek net bir yorum yapılamadı ama Doğan Sum, bilinmeyen bir gök cisminin fotoğrafını çekmişti.

 

Aksaray´da görülen çılgın UFO´lar

1981 yılı Türkiye tarihinde en yoğun UFO olaylarının yaşandığı yıldır yani Niğde Aksaray olaylarından söz ediyoruz. Aksaray olayları o kadar çok yazılıp çizildi ki, bir kez daha tekrarlamaktan kaçınıyor ve daha az duyulmuş olayları belirtmek istiyoruz. Fakat, Niğde Aksaray olayları gerek tanık sayısının yüksekliği, gerekse de gök cisimlerinin netliği yönünden dikkat çekicidir ama kabul etmek gerekir ki her kitlesel UFO olayında olduğu gibi anlatılan olayların yarısından fazlası da yalan ve yanılgıdır. Aksaray olayları 1982 yılının Şubat ayı´nda da tekrarlandı ve İzmir, Tire, Eceabat, Edirne, Trabzon, Yalova, İstanbul ve Balıkesir´de de UFO gözlemleri yapıldı. Ama kaçı gerçekti? Bu bilinmiyor çünkü o dönemde tam bir UFO çılgınlığı ve modası vardı. Buna rağmen, yaşanan bazı gerçek daha da uygunu açıklanamayan dürüst olayları şarlatanlık ve yanılgı ile karıştırmamak da mümkün değildi.

1982 Aksaray UFO olayları ile ilgili gazete küpürlerini aşağıdanki linklere tıklayarak ulaşabilirsiniz.

 

Ufolar İstanbul´da

Bizans UFO´ları

1984 yılının 15 Haziran´ında İstanbul´da Çekmece´den Bostancı´ya kadar uzanan alanın üzerinde saat 22:00 civarında yüzlerce insan, önce yıldız kayması sandıkları parlak ışıklar saçan üç cismi gözlemlediler. Cisimler denizin üzerine inecek kadar alçalınca, gazetelere ve yetkili kurumlara sayısız telefon edildi. Yeşilköy Hava Meydanı yetkilileri, yaptıkları açıklamada cisimleri gördüklerini, dürbünle izledikleri belirttiler. Cisimler bilinen uçuş araçlarından değildiler. Yine aynı yılda, İstanbul Kandilli´de oturan ve dostlarıyla yalısının bahçesinde yemek yiyen Nilgün Sapmaz, tepelerin üzerindeki ağaçların arasından çıkan disk biçiminde, rengarenk ışıklar saçan bir cismi gördü. Dürbünle baktıklarında normal olmayan bir cisimle karşılaştılar.

 

Ufolar ve THY

 

THY uçaklarının önüne çıkan UFO´lar...

En garip olaylardan birisini yine 1984´ün Nisan ayında, THY pilotları yaşadılar. İstanbul-Ankara arasında uçan DC-9 tipi uçak İnegöl üzerinde 9000 m. yükseklikte uçarken bir UFO ile karşılaştı. Pilot, yardımcısı ve uçuş mühendisi olayı şöyle anlatıyorlardı; "Çok yukardan ışıklı bir cismin yere doğru çok hızlı bir pike yaptığını farkettik, bir uçağın düştüğünü sanarak üzüldük fakat cisim o inanılmaz hızına karşın bizim çok ilerimizde, aynı hizada birden durdu ve havada asılı kaldı. Yeşilköy´le haberleşerek, o bölgede uçan bir araç olup olmadığını sorduk, cevap negatifti. Öyleyse, bu bir UFO´ydu. Farlarımızı yakarak sinyal verdik, işte tam o anda cisimden öyle bir ışık parlamasıyla cevap verildi ki, dünyada bu tür bir ışık kaynağının olabileceğini sanmıyorum, Güneş kadar parlaktı. Daha sonra bulutların arasına yükselip kayboldu. Birçok pilot arkadaşlarımız UFO´ları gördüklerini söylerlerdi, pek inanmıyorduk ama o gece karşımızdaki cisim gerçekti. Ama en önemlisi, bildiğimiz tüm fizik kurallarına aykırı olarak uçuyordu. Böyle bir uçuş aracını kıskançlıkla izledik.." "Yumurta biçimindeydi.." Benzeri bir olay bir başka THY uçağının da başından geçti. 27 Ekim 1989 günü Boeing 727 ile Zürih-Antalya seferini yapan Kaptan Pilot Selahattin Sivri anlatıyor: "Gece saat 23:00 civarıydı, Yugoslavya üzerinden uçuyorduk, birden sol üstümüzde çok ışıklı bir cisim gördük ve uçak zannettik. On dakika sonra cisim önümüze geçti, bu arada Belgrad ve Sofya alanlarıyla yapılan telsiz konuşmalarını dinliyorduk ama uçuş bölgemizde bulunan böyle bir gök cismi ile yapılan konuşmaya tanık olmadık. Uçuş mühendisim Pertev Arıkan beni uyararak, bu cisim konuşma yapmıyor, sürekli kırmızı, yeşil ve çok parlak beyaz ışıklar yayıyor, dedi. Artık önümüzde uçuyordu, şekli tam bir yumurta biçimindeydi, inanılmaz bir renk cümbüşü içinde yol alıyorduk. Bulgaristan üzerinden Türkiye´ye yaklaşırken, Yeşilköy´ü aradık ama radarlarında hiçbir hava trafiği görmediklerini söylediler. Hava sınırımıza yaklaştığımızda cisim beyaza dönüştü ve yükselmeye başladık artık sadece beyaz bir ışık topu görüyorduk, derken kayboldu.." Kaptan Pilot Sivri ve arkadaşları dünyadışı bir cisim ile karşılaşmışlardı ve onların da yaşamları artık değişmişti.

Gerçekten de, ünlü astronotlarda da olduğu gibi, UFO´larla cidden karşılaşan insanların yaşamlarında değişimler oluyor, dünyayı ve yaşamı bir başka yorumlamaya başlarken, karekteristik değişimler görülüyor. Neil Armstrong, Ay´a ayak basan ilk dünyalıydı ve bu kolay taşınacak bir ünvan değildi fakat Armstrong´u toplumdan koparan, mistik bir yaşama yönlendiren temel nedenlerin ilk ikisi evrenin sonsuzluğunun içinde varolduğunu fark etmesi ve tanık olduğu UFO gözlemleriydi. Artık dünyada olanlar, yaşam kavgaları ve hatta İnsanlık ona çok anlamsız ve daha da ötede aptalca geliyordu. Bu psiko-şok daha birçok insanda ortaya çıkmış ve çıkmaktadır, öte yandan UFO deneyi yaşamadıkları halde çok fazla bu konuya giren insanlarda da benzer sendromlar görülmektedir. Aslında bu olayın ardında, makrodan mikroya bakıldığında, yaptıklarımızın anlamsızlaştığı ve bir noktada da gereksizliği gerçeği saklıdır.

 

Ankara Ufo´su

"Bu Bir UFO Olabilir!"

Türkiye UFO olaylarında, 1983´den sonra bir azalma görülür, buna karşın toplumumuz dünya medyasının da etkisiyle dünyadışı yaşam gerçeğine çok daha yakın ve hazırlıklıdır artık. En son 1993´de Ankara´da Ulus Meydanı üzerinde çok renkli bir cisim görüldü. Yetkililer önce uydu veya göktaşı olabilir dediler ama sonra Meteoroloji´den Aydıner Sarıkaya; "Bu bir UFO olabilir çünkü uydular bir iki dakika içinde kaybolmazlar, göktaşı ise belki ama renkler anlamsız..." dedi. Temmuz 2´de ise, İstanbul Emirgan´da bir ana oğul, bir saat süreyle yine çok renkli, garip hareketler yapan bir cismi gökte izlediler. Sonra sıkılıp yattılar ama cismi gören başkaları da vardı, yetkililer ise yorum yapmadılar. Sonra bir ara Kandilli Rasathanesi yetkilileri, gök cisimlerini yakından izlemek için yeterli cihaza sahip olmadıklarını açıkladılar.

Belki benzeri bir kaç olayı daha anlatabiliriz ama dökümantasyon çok yetersiz, doğru dürüst tek bir fotoğraf bile yok, tanıklar ise çoğu zaman çelişkili ve unutkan. Yeni olayları bekliyoruz ama daha da önemlisi bu alanda konuşmaktan çekinmeyecek uzmanların ortaya çıkması; taraftar veya değil hiç fark etmez, önemli olan bu konuda konuşulması. Türkiye UFO olaylarının düzenli bir mantığı olduğu pek söylenemez fakat 1981-1982 yılında çok yoğun bir UFO trafiği yaşandığı yadsınamaz gerçekten de o dönemde ilginç örneklere raslanmıştır. Tüm anlatılanların % 75´ini yalan ve yanılgı olarak kabul etsek dahi, kalan bölüm ciddi ve hatta tartışılmazdır. Astronomlar, meteoroloji uzmanları, havacılık yetkilileri artık samimiyetle atmosferde veya uzayda oluşan her olayı tanımlayamadıklarını ve çözümleyemedikleri açıkça söylemekteler. Doğa gizemini sürdürmektedir ve biz tüm ileri teknolojimize ve bilgi düzeyimize rağmen doğa karşısında yetersiz ve bigisiziz hatta aciziz. 1983´de ve 1985de benzer iki UFO olayını bizzat yaşamıştım, ilkinde diğer olaylarda olduğu gibi ailece, birkaç dostumuzla beraber Bostancı´daki evimizin balkonunda akşam yemeğindeydik. Birden karşıdaki apartmanların üzerinde bir ışık patlaması oldu ve hayal edemeyeceğim kadar büyük rengarenk bir kütlenin bulutların arasından süzüldüğünü hepimiz gördük. Öylesine büyüktü ki, sanki Star Wars´daki dev uzay araçlarını seyrediyorduk ama o yıllarda Star Wars yoktu. O garip renklerin arasında, pencere veya benzeri şekiller vardı. Işıklar sürekli yanıp sönüyor ve kütle ağır ağır ilerliyordu. Sanki çok daha büyük bir cismin çok küçük bir bölümünü izliyorduk. Olayı, sadece biz değil o yöne bakan tüm evlerin balkonlarında oturan herkes görmüştü. Ve sonra birden flulaşarak eridi gitti. Neydi? Hala bilmiyoruz, acaba ne zamana kadar?

 

UFO fotoğrafları ile ilgili tartışmalar

Fotoğraflar, UFO olaylarını daha iyi anlamamızı sağlayabilirler ama eğer yeterince incelenirlerse yani bir hile olup olmadığı kesin olarak belirlendiği takdirde... Fotoğrafik kanıtlarda güçlü ve kesin kanıtlar gerekmektedir ama bunu sağlamak zordur (En azından uzaktan kontrollu bilimsel gözlem istasyonları gerekir). Öte yandan UFO olaylarının doğal yapısında zamansızlık, belirsizlik yani önceden tahminde bulunamamak vardır. Olayın özgünlüğü çizgisinde kalmak şartıyla gerekli fotoğrafik malzeme eksikliği de unutulmadan bilinmelidir ki, gözlem programlarını oluşturmak ve uygulamak çok güçtür. Yani yeterli ve tatmin edici fotoğrafların elde edilmesi için bilimsel düzeyde araçlar ve uzmanlar gerekmektedir. Tanıkların elde ettikleri birçok fotoğraf, otomatik modlarda çekilmekte ve tanıkların fotoğraf tekniği konusundaki bilgisizlikleri de eklenince, sonuçlar yetersiz olmaktadır. Fotoğrafik kanıtların hemen hemen tamamı, umulmadık koşullarda elde edilmiş anlaşılmaz görüntülerden oluşmaktadırlar. Veya tanıkların gözlemine güvenilse dahi, gözlemle fotoğraf arasındaki bağın yetersizliği görülmektedir yani görülen şey, fotoğrafa yansımamaktadır. Bu durumlarda, ortaya otantik yaklaşımlar çıkmakta (UFO´lar resimlerinin çekilmesine izin vermiyorlar gibi) ve bilimsellikten iyice uzaklaşılmaktadır. Yani sonuç olarak fotoğrafların uzmanlar tarafından çekilmemesi nedeniyle, kesin kanıtlara ulaşılmamakta ve çoğu sahtekar olan amatörlerin çektikleri resimlerle yetinilmektedir.
 

UFO´ların ışık oyunları yanılgı mı?

Tanıklar tanımlayamadıkları gök cisimlerini anlatırken çoğu zaman, sıçrayan veya alışılmadık hareketler yapan parlak ışıklardan söz etmektedirler. UFO araştırmacısı Jacques Vallee´ye göre bunlar yanılgıdırlar. "Bütün çevre aydınlandı" gibisinden yaklaşımlara çok raslanmaktadır. Ve daha da önemlisi, gözlemlerin sonrası yoktur yani bir ışık olayı yaşanmakta ve sonra ne olduğu hakkında yeterli bir süreklilik yaşanmamaktadır. Dünyadaki tüm yetkililerin veya güvenlik kuruluşlarının tek bir elden yönetildikleri ya da kontrol edildikleri düşünülemez. Birçok çok büyük ışıklı cisim tanıklıklarında olaya karışan güvenlik görevlileri bir iz bulamamaktadırlar. Jacques Vallee geçen yirmi yıl içersinde gerçek anlamda çözümlenemeyen altı adet gerçek göksel fenomen yakalanabildiğini ve güçlü optik araçlarla gözlemlenebildiğini belirtmektedir. Örnek bir olay 27 Ağustos 1956´da Kanada, Alberta´da yaşanmıştır. Kanada Hava Kuvvetleri´ne mensup iki pilot, F86 jet uçaklarıyla gün batımının bir saat öncesinde 36.000 feet´de uçarlarken parlak bir ışık gördüler. Pilotların bir tanesi; "Disk şeklinde parlak bir ışıktı, yatay duran gümüş bir dolara benziyordu" . Parıltı uçağın altında ince bir bulut tabakasının üstündeydi. Anlaşılacağı gibi, güneş ışınları buluttan yansıyordu. Parıltı, 30 saniye ile üç dakika arasında devam etti ve bu arada başpilot görüntüyü Kodachrome renkli slide filmle yakaladı.

Film görüntü uzmanı Dr. Bruce Maccabee tarafından incelendi ve sonuç yukardaki gibi açıklandı. Bu olay, önemli bir yanılgıydı. Yanılanlar ise iki deneyimli pilottu ama yanılmışlardı. Kısacası göğe bakarken yanılmak çok kolaydı... Bu tür olaylarda, benzer oluşumlar çok fazladır, görsel karışmalar çeşitli etkiler yaratabilirler, ancak çok deneyimli uzmanlar doğru sonuçlara ulaşabilirler ama eğer fotoğraflar çok ileri bir teknolojiye sahip bir savaş uçağındaki ekipmanla çekilmişlerse...
 

UFO'LAR NE OLABİLİRLER?

Artık daha net yaklaşımların yapıldığı dönemdeyiz.. 2012 yılına doğru bizi önemli sürprizler bekliyor.. UFO´lar torunlarımızın torunları olabilirler mi? Roswell Kazası filmini yakın bir dostumla tartışıyorduk. Bana, bunların gerçekten doğru olup olmadığını sordu. Entellektüel düzeyi yüksek olan dostumun dahi endişeleri vardı ve pek de inanmak istemiyordu. Elbette ki, haksız sayılmazdı fakat olayın perde arkası görebilecek kadar bilgiye ulaşması da mümkün değildi. Öyleyse, ortaya belli bir konuyu yeterince araştırma ve bilgilenme gereği çıkıyordu. Aslında, Türk toplumunun yeterince her konuda bilgilenmesine hala belli kafaların karar verdiği gerçeğini kabullenmemiz de artık şart. Kim neyi seyretmeli, neyi seyretmemeli, şu dergi veya bu gazete böyle olmalı veya olmamalı, program böyle yapılır, yazı şöyle yazılır türünden ahkamların artık çağdışı kaldığı ve daha da önemlisi yarar yerine zarar getirdiği yeni bir çağın içine girdik ve gidiyoruz. Dünya insanı artık kuralların, alışkanlıkların her an değiştiği ve hatta kabul etmek güç ama deneyimin yerine yenilenme ve yaratma yeteneğinin geçerli olduğu bir çağı yaşıyor. Ve artık, kitlelerin yerine konuşmak geçerli değil, birileri bizim ülkemizde bu böyle değil diyebilirler ama hiç önemli değil çünkü sonuçları ortada. Sistem gittikçe yıpranıyor ve hatta daha da ciddisi yıpratıyor.

 

İşte UFO olaylarını ve UFO bilgilenmesini hakkını da böyle kabul etmek gerek. Yurdumuzda salt eğlencelik magazin boyutunda kalan UFO haberciliğinin kamuoyu ilgisini toplaması beklenemez. Bir de, sayısız sorunlarımız varken acaba, UFO´larla ilgilenmenin sırası mı? Bu da bir kültür sorunu tabii ki, bilim-kurgu yazınının varolmadığı bir toplumda yaşıyoruz fakat buna karşın bilim-kurgu filmlerinin de neredeyse kapalı gişe oynadıkları bir ülke de yaşıyoruz.

UFO´lar hakkında kuşkular ve nedenler

Kısacası, UFO´ların ardında yatan sırra ulaşmak şöyle dursun, elle tutulur düşündürücü olaylarla ilgili haberlere pek ulaşamıyoruz. Bir de uygulanan gizlilik planlarını da gerçek olarak varsayarsak, sonuç ortadadır. UFO´larla ilgili kamuoyunun bildiklerinin dışında, UFOLOG´ların yani UFO araştırmacılarının beklentileri hala sürmektedir. Roswell Olayı dışında, tartışmasız biçimde filme alınmış bir uzaylı veya dünyadışı canlının görüntüleri hala elde edilememiştir. Billy Meier´in İsviçre´de çektiği Pleidas UFO´larının filmleri ikna edicidir ama her nedense Meier´ın dünyadışı bir kadın olarak görüştüğü ve anlattığı Samjase´nin flu bir fotoğraf dışında filmi yoktur. Ve tabii, diğer tanıklıkların da.. Günümüzdeki üstün görüntü tekniği ile artık bir UFO´nun en iyi düzeyde filme alınması çok kolaydır. Yeter ki uygun objelerle karşılaşalım. Ama bunun için UFO´ların tümünün dünyadışı canlıların araçları olduğuna gerçekten emin olmamız gerekiyor. Genelde UFOLOJİ, doğal açıklamalarla çözüm getirilen olayların hemen hemen tamamiyle ilgilenmemektedir. Dünyada bilinen tanım ve yöntemlerle açıklanamayan olaylar UFOLOJİ´yi ilgilendiriyor. 1980´lerden bu yana ayyuka çıkan, hükümetlerin bilgi sakladıkları kuşkusunun temelinde yapılan açıklamaların anlamsız ve yavan olduğu gerçeği vardır yani yetkililer yeterince ikna edici değildir. Son otuz yıldan beri, İngiliz Hava Kuvvetleri´ne bağlı savaş uçaklarına gördükleri gümüş rengi diskleri izlemeleri ve yere inmeye zorlamaları özellikle emredilmiştir. Yani ortada izlenecek birşey vardır. Medya ve fanatik tarikatvari inançlılar için İnsanlığa yardıma gelen veya çeşitli uygarlıklardan canlı örneği toplayan uzaylılar düşüncesi cazip ve çekicidir. Fakat bu noktada ortada garip ya da saçma bir yaklaşım görülüyor; Nedense bu uzaylılar, olmadık sıradan veya bilim dışı insanlarla görüşmekte, yıldız haritaları göstermekte, kendi yaşadıkları yerleri ve kültürlerini anlatmaktalar ve de bize olan benzerlikleri neredeyse saçmalık düzeyindedir. Psiko-UFO´loglara göre, bu yaklaşım antropomorfizedir yani bizler kendi kültürümüzü onlara mal etmekteyiz.

 

UFO´lar hakkındaki açıklamalar

Mantık ve sağduyu ile bakıldığında elde olan bazı UFO olayları  büyük yara almaktalar. Bir başka gariplik daha var; Uzaylıları gören tanıkların çoğu onların duvarlardan geçtiklerini, birden ortaya çıkıp, yok olduklarını anlatmaktalar sanki bir başka boyuttan gelir gibiler. O zaman da ortaya uzayda yolculuk değil, boyutlar arası ilişki alternatifi çıkmaktadır. Şimdi bu noktadan yola çıkarak olasılıkları sıralayalım; a) Uzaylılar dediğimiz başka tür canlılar, bizim dışımızdaki bir boyuttan gelmekteler. Belki de aynı gezegenin üzerinde yaşıyoruz. Ama farklı zaman ve mekanlardayız. O zaman bizlerin dünyayı mahvediyor olmamız onları da ilgilendirmektedir. Kendilerini saklamaları ise, bizim boyutlararası geçiş tekniğini öğrenmememiz için olabilir. Bu bağlamda, Isaac Asimov´un "The Gods Themselves/İşte Tanrılar-Altın Kitaplar" adlı eseri etkin olduğu kadar da yol göstericidir. b) İkinci bir olasılık UFO´ların ve içindekilerin çok uzak bir gelecekteki bizler olduğumuzdur. Yani zaman yolculuğunu çözümleyen geleceğin insanlarıdırlar. Önemli olmayan ve kırsal kesimde yaşayan içimizden birilerini özellikle kaçırmaktalar ve belli deneylerde bulunduktan sonra yeniden doğal ortama salmaktalar. Belki de bizim yunus ve balinalara yaptığımız gibi işaretleyerek dönem dönem kontrol ediyorlar. Resmen ortaya çıkmamaları ise, tarihi değiştirmemek yani geleceği etkilememek için olabilir. Çünkü biz onların geçmişiyiz. c) Aynı varsayım, dünyadışı canlılar yani bir başka yıldız sisteminden gelenler için de geçerli olabilir. Fakat o zaman da ortaya çözümlendiğine inanılması mümkün olmayan bir sorun geliyor, o da evrende yolculuk yapabilmenin imkansızlığıdır. Öylesine büyük ve sınırsız bir evrende bulunuyoruz ki, bilinen teorik veya pratik tüm hız teknikleri ve olasılıkları dahi uzayda bir yerden bir yere gitmeye yeterli değildir. Işık hızı dahi evrende yol almak için yeterli değildir. En yakın yıldız Vega´ya ışık hızıyla gidip gelmek bize göre 8 yılın üzerinde bir zaman gerektirir ve bu arada da dünyada zaman çok daha hızlı ilerleyecektir. Işık hızı ötesi hız yöntemleri yani düşünce hızı, transportasyon yani ışınlama veya hiperuzay yani uzay altı yaklaşımları veya teorik olarak varlıkları bilinen kara deliklerin kullanılması henüz spekülatif bile değildir. Ve geriye tek bir hayal kalır, o da bizim hayal ufkumuzda dahi olmayan hiç düşünülmedik bir tekniğin varolmasıdır. Ama bu da spekülasyon bile değildir. UFOLOG´ların buna cevabı daha cesurcadır; Neden olmasın? Nasıl emin olabiliriz ki? d) Psikolojinin temel isimlerinden Carl G.Jung´un yaklaşımı bir başka yöndedir. UFO´lar bizim olmasını istediğimiz bilinçdışı veya altı zihinsel ürünlerdir, işte bu yüzden insansı özellikler taşırlar. Yani yaşanan olaylar insanların yarattıkları düşünce formlarıdırlar. David Alexandre adlı Fransız gezgin 14 yıllık Tibet anılarında, düşünce geliştirme formlarıyla somuta dönüşen bir rahip görüntüsünü (Tulpa) ve tanıklarını uzun uzun anlatmaktadır. Bir diğer anlamda ise, UFO´lar insanların sosyal baskılara ve sürekli kötüye giden dünyaya karşı psikolojik olarak üretilen kurtarıcı düşüncelerdir. Burada bireylerin korku ve umutları birarada bulunur. Fakat buna iki şekilde karşı çıkılmaktadır, ilkinde tüm kaçırılma olaylarındaki ortak özelliklerdir yani bölgesel ve kültürel farkların olmasıdır, ikincisi ise UFO´ların insandışı araçlarda yani radarlarda görülmesidir. belki de bu yaklaşım bir sentez olabilir ama aslında bir karmaşayı yansıtmaktadır. e) Son ihtimal ise, doğanın bize oyun oynadığıdır, yani UFO´lar atmosferin veya iç uzayın henüz tanımlayamadığımız özellikleridir. Örneğin deprem kuşaklarında yoğun ışık plazmalarının oluştuğu bilinmektedir ve bunlar gerçekten yanıltabilir.

 

Eğer UFO´lar varsa

UFO´lar tüm varsayımlara rağmen vardırlar ve varolacaklar. Geçmişte, cin, peri, dev veya mitolojik kavramlar olarak varolmuş olabilirler ve hatta birçok dinsel mucizenin veya inancın temelinde onlar vardırlar. Günümüzde ise, değişen kültüre ayak uydurulmakta ve UFO´lar artık bilim-kurgu ile bütünleşmektedirler çünkü 1940´ların sonunda başlayan UFO showları, bilim kurgu edebiyatının patlamasıyla da eş zamanlıdır. Bilinen bir diğer gerçek ise UFO´ların görsel medyada yani tv ve sinemada çok etkili olmasının getirdiği maddi boyutlardır. Bu ilginin temelinde yine psikolojik bir yön vardır hem yaşamsal baskıdan kaçılmakta, hem de sonsuz evren karşısında aczimiz ve korkumuz sergilenmektedir. Çok üstün bir dünyadışı uygarlık, şu anlarda bizi ziyaret ediyor olabilir. UFO olayların çözümsel karmaşası içinde kendilerini kolayca gizleyebilirler ve daha da ötesi bu üstün zeka, çok elit bir grupla temasa geçmiş de olabilir. John Spencer´in söylediği gibi, seçkin insanlar onlarla ilişkiyi sürdürüyorlar ve iki tarafın uygun gördüğü bir zamanda veya mekanda bir gün tarihi açıklama yapılacak ve bizler o gün gerçekten yeni bir çağa, yeni bir dönüm noktasına geçmiş olacağız.

Kısacası onlar varlar ama gizem bildiğimiz gibi değil, çok farklı birşeyler saklanıyor ve kullanılıyor gibi. Dahi film yönetmeni Steven Spielberg tüm zamanların en iyi UFO filmi olan "Üçüncü Türden Buluşma"yı çektikten sonra, yoğun biçimde nasıl bu kadar gerçekçi olduğu sorusuyla karşılaşmıştı. Ama en önemli soru, nasıl olup da ABD Hükümeti´nin desteğini bu boyutta, nasıl aldığıydı. Spielberg, gülümsemiş ve MTV´de yayınlanan söyleşide ".. filmde ayrıntılar dışında herşey gerçek olabilir, herşey danışılarak yapıldı ve eğer varsalar ancak böyledirler.." şeklinde gizem dolu bir konuşma yapmıştı. Ben kişisel olarak UFO´lara hazırım ama daha önemlisi şu an içinde bulunduğumuz anlamsız ve mantıksız yaşamımızı hatta kötü de olmaları kaydıyla ancak dünyadışı bir olgunundeğiştirebileceğine inanıyorum. İyi iseler, bize doğru yolu sert bir baba görünümünde gösterebilirler yok kötüyseler o zaman da aklımızı başımıza toplar, kesinlikle mantıksız ve aptalca savaşları bırakır, etnik, dinsel ve ekonomik tüm düşünce ayrılıklarının saçmalığını anlar, ekonomi ve ticari sistemizin kökten sakat ve çarpık olduğunu farkeder,

 

tüm dünyanın tek bir ülke, millet ve yurt olduğu bilincine varır, adalet ve hukuk düzenimizin Hz.Süleyman´dan bu yana değişmediği hatırlar ve korkuyla titreyip belki kendimize geliriz. İşte o gün, tüm İnsanlık birlik ve bütünlük içinde kendi dışındaki bir güçle başetme gereğinin bilincine varabilir. Aksi halde, kendimizi yok etmek için emin olun herşeyi yapmaktayız ve Fransa örneğinde olduğu gibi nükleer deneylerle dünyanın iskeletini parçalayan geri zekalıları demokrasi balonu yoluyla başımıza getirmekteyiz.

ATA NİRUN

UFO'lar Tevrat'ta var mıydı?

En büyük UFO kitabı:Tevrat

Din tarihi uzaylılarla, kaçırılmalarla ve ilişkilerle doludur. Temelde ayrılıklar ve kültürel farklılıklar görülür. İki bin yıl geriye gidin ve kendinizi Musa´nın yerine koyun; çölde çok sıcak bir gün, çölde yürürken güneş sırtınızı kavuruyor. Derken parlak ışık sütunları birkaç yüz metre üstünüzden sizi izliyor. Vızıltılar arasında bir ışık parlıyor ve tüm göksel bilginiz allak bullak oluyor. Nedir bu? Bir UFO´mu? Elbette değil, bu tanrının bir işareti. İncil, o anda olanları anlatıyor ve biz kişiden kişiye değişerek geçen öyküleri dinliyoruz. Hatta şimdi eğer insanlara gökteki bir ışığı gösterir ve ne olduğunu sorarsanız size bağlı oldukları kültüre, geçmişlerine ve inançlarına göre cevap verirler. 2000 yıl önce bir dünyadışı canlının varlığı hayal bile edilemezdi. Neye isterseniz inanabilirsiniz ama dünya görüşümüze uymasa bile inançlara saygısızlık edemeyiz. Düşüncelerimizi kapatır ve yaratıcı ve de bireysel düşünceyi sansür edip, yok edersek hata yapmış oluruz. Eğer İncil´i okuyup, geleneksel düşüncenizi asgariye indirip kendinizi açarsanız gerçeği daha iyi görebilirsiniz. Şimdi bir de Tevrat´a daha yakından göz atalım...


* Tekvin 5:1: "Tanrı Adam´ı yaratırken onu Tanrı benzeyişinde yarattı;"
* Tekvin 5:2: "Onları erkek ve dişi yarattı ve onları kutsadı ve yaratıldıkları günde onların adını Adam koydu;"
* Tekvin 5:5: "Ve Adem´in yaşadığı bütün günler 930 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:8: "Ve Şit´in (Seth) bütün günleri 912 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:11: "Ve Enoş´un bütün günleri 905 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:14: "Ve Kenan´ın bütün günleri 910 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:17: "Ve Mahalaleel´in bütün günleri 895 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:20: "Ve Jared´in bütün günleri 962 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:21: "Ve Hanok 65 yaşında Methuselah´ın babası oldu."
* Tekvin 5:22: "Ve Methuselah´ın babası olduktan sonra, Hanok 300 yıl Tanrı ile yürüdü ve oğullar ve kızlar babası oldu;"
* Tekvin 5:23: "Ve Hanok´un bütün günleri 365 yıl oldu;"
* Tekvin 5:24: "Ve Hanok Tanrı ile yürüdü ve gözden kayboldu çünkü onu Tanrı aldı. "
* Tekvin 6:1: "Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı ve onların kızları doğduğu zaman."
* Tekvin 6:2: "Allah oğulları adam kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar."
* Eyüb 1:6: "Ve Tanrı oğulları Rabbin önünde kendilerini takdim etmeğe geldikleri gün vaki oldu ki, onların arasına Şeytan da geldi.."
* Yahuda´nın Mektubu 1:5: "Şimdi bir kere her şeyi bildiğiniz halde, size hatırlatmak istiyorum ki Rab kavmı Mısır diyarından kurtarmışken iman etmeyenleri sonra helak etti."
* Yahuda´nın Mektubu 1:6: "Ve kendilerinin reisliğini hıfsetmemiş fakat kendi meskenlerini terketmiş olan melekleri büyük günün hükmü için ebedi bağlarla karanlık altına sakladı."
* Çıkış 13:21: "Ve gündüzün ve geceleyin yürüsünler diye Rab onlara yol göstermek için gündüzün bulut direğinde ve geceleyin onlara ışık vermek için ateş direğinde önlerinde gidiyordu."
* Çıkış 13:22: ".. gündüzün bulut direği ve geceleyin ateş direği kavmin önünden ayrılmadı."
* Hezekiel 1:1: "Ve otuzuncu yılda, dördüncü ayda ayın beşinci güünde ben Kebar ırmağı yanında sürgünler arasında iken, vaki oldu ki, gökler açıldı ve Allah´ın vizyonlarını gördüm."


* Hezekiel 1:2
: .. "Hezekiel´e Rabbin sözü açıkça geldi ve orada Rabbin eli onun üzerindeydi."
* Hezekiel 1:4: "Ve baktım ve işte kuzeyden buran yeli, durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu, çevresinde parıltı ve ortasında sanki ateş ortasında ışıldayan maden."
* Hezekiel 1:5: "Ve onun ortasından dört canlı mahluk benzeri çıktı. Ve onların görünüşü şöyleydi onlarda insan benzeyişi vardı."
* Hezekiel 1:6: ".. ve her birinin dört yüzü vardı ve onlardan her birinin dört kanadı vardı."
* Hezekiel 1:7: "Ve ayakları doğru ayaklardı; ve ayaklarının tabanı buzağı ayağının tabanı gibiydi ve cilalı tunç gibi parıldamaktaydı."
* Hezekiel 1:8: "Ve dört yanlarında, kanatları altında insan elleri vardı; dördünün de yüzleri ve kanatları şöyleydi;"
* Hezekiel 1:9: "..kanatları birbirine bitişmişti; yürüdükleri zaman dönmüyorlardı; her biri dosdoğru olarak ileri yürüyorlardı ."
* Hezekiel 1:10: "Yüzlerinin benzeyişi ise, onlarda insan yüzü, sağda dördünün aslan yüzü, solda dördünün öküz yüzü, dördünün de kartal yüzü vardı."
* Hezekiel 1:11: "Ve yüzleri ve kanatları yukarıdan ayrılmıştılar; her birinin iki kanadı birbirine bitişmişti, iki kanat da bedenlerini örtüyordu."
* Hezekiel 1:12: "Ve her biri dosdoğru olarak ileri yürüyorlardı; ruh nereye gitmek istediyse oraya gittiler; onlar dönmeyerek yürüyorlardı."
* Hezekiel 1:13: "Canlı mahlukların benzeyişine gelince, onların görünüşü yanan ateş közleri gibi, meşalelerin görünüşü gibi idi; canlı mahlukların arasında o ateş inip çıkıyordu; ve ateş parlaktı ve ateşten şimşek çakıyordu."
* Hezekiel 1:15: "Ben canlı mahluklara bakarken işte canlı mahlukların yanında onların her dört yüzü için yerde bir tekerlek vardı."
* Hezekiel 1:16: "Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi; ve dördünün benzeyişi birdi; ve görünüşleri ve yapıları sanki tekerlek içinde tekerlek."
* Hezekiel 1:17: "Yürüdükleri zaman dört yanlarına da gidiyorlardı; dönmeyerek yürüyorlardı."
* Hezekiel 1:18: "Tekerlek çemberleri ise yüksekti ve korkunçtu ve dördünün çemberleri çepçevre gözlerle doluydu ."
* Hezekiel 1:19: "Ve canlı mahluklar yürüdükçe tekerlekler onların yanında yürüyorlardı ve canlı mahluklar yerden yükseldikçe tekerlekler yükseliyordu."
* Hezekiel 1:20: "Ruh nereye gitmek istedi ise oraya, ruhun gitmek istediği yere gidiyorlardı ve tekerlekler onların yanında yükseliyordu; çünkü canlı mahlukun ruhu tekerleklerde idi."
* Hezekiel 1:22: "Ve canlı mahlukların başları üzerinde gök kubbesi benzeyişi, korkunç billur gibi, yukarıdan başları üzerine yayılmıştı."
* Hezekiel 1:23: "Ve kubbe altında kanatları birbirine göre dümdüzdü; ve her birinin bedenlerini bu yandan örten iki kanadı ve öbür yandan örten iki kanadı vardı."
* Hezekiel 1:24: "Ve yürüdükleri zaman kanatlarının gürültüsünü işittim, sanki çok suların sesi, sanki Kadirin sesi, bir kargaşalık sesi, sanki bir ordu velvelesi, durdukları zaman kanatlarını indiriyorlardı."
* Hezekiel 1:25: "Ve başları üzerindeki kubbenin üzerindeki gök yakutun görünüşü gibi bir taht benzeyişi vardı."
* Hezekiel 1:27: "Ve belinden yukarı görünüşünü ışıldayan bir maden gibi gördüm, sank içi çepeçevre ateş görünüşü ve belinden aşağı görünüşünü gördüm, sanki ateş görünüşü ve çevresinde parıltı."
* Hezekiel 1:28: ".. parıltının görünüşü böyle idi. Rabbin izzetinin benzeyişinin görünüşü bu idi. Ve gördüğüm zaman yüzüstü düştüm ve söz söyleyen birinin sesini işittim."

Hezekiel´in anlattıkları burada bitmiyor, Tevratta Hezekiel´in göksel ilişkisinin tamamını bulabilirsiniz. Yorum sizlere ait...

UFO´lar radarları yanıltıyor mu?

İlginç bir olay bir UFO araştırma kuruluşu olan GEPAN/SEPRA dosyalarında yer almaktadır. Aslında bu olay benzeri 489 olayın daha bulunduğu "Weinstein" adlı katalogda yer almaktadır. 489 olayın 101´i yani % 21´i radar olaylarıdır ve bu örnekler ABD Hava Kuvvetleri´nin "Blue Book" adlı araştırma projesinde de yer alırlar. "Blue Book" projesinde yer alan 363 olayın 76´sı da radar olaylarına aittir. Fransız Hava Kuvvetleri´nin 1945´den beri derlediği aeronautic gök olayları dosyaları benzer olaylarla doludur. 1977´den beri sivil ve askeri gözlemler derlenmiş ve birçok örnek de GEPAN/SEPRA´ya verilmiştir. Sivil ve askeri radarlar farklıdırlar, askeri radarlar iki metre kare büyüklüğündeki bir cismi farkedebilirler. 1982´den sonra hazırlanan gözlem raporlarında 12 radar olayı vardır ve bunların üç tanesi UFO tipindedir. Radar uzmanı von Ludwiger´e göre, bütün bu olayların içinde yukarda sözü edilen olay düşündürücü ve dikkat çekicidir. Yer İsviçre, tarih 5 Haziran 1996, saat öğleden sonra 2:30. Dubendorf askeri hava üssünde aralarında radar operatörlerinin de bulunduğu altı görevli, 1700 metre uzaklıkta çok büyük gümüş renkli bir cismi görürler, cisim karşıdaki büyük binanın ardından ortaya çıkar, sallanarak 1300-2000 metre arasında inip çıkarak ilerlemektedir. Üç radar cihazı birden harekete geçirilir. Von Ludwiger normadışı hareketler yapan radar hedeflerinin, çok net olarak belirlenebildiğini ve kayıtlara geçirilebildiğini söylemekte ve bu tür kayıtların sonradan en iyi şekilde analiz edilebildiğini belirtmektedir. Ama bu kez, radarlarda hiçbir görüntü yoktur, sadece bir hareketin eğim çizgileri belli belirsizdir. Von Ludwiger, normaldışı atmosferik ışın kırılmalarının açıklanabildiğini ama bazı zamanlarda da radar kayıtlarında uzun eğim izlerine raslandığını anlatmakta ama bu olayda farklılık olduğunu da eklemektedir. Peki o cisim neydi ve radar ne görüyordu? Yukardaki olayda askeri yetkililerle, sivil gözlemciler arasındaki işbirliği mükemmeldir ama her ülkede ve olayda bu mümkün olmaz. Her ne kadar radarlardaki açıklanamayan cisimler otoritelerce uyumsuz ve normal değilse de hatta çoğu zaman radar arızası olarak tanımlanıyorlarsa da, sonuçta resmi UFO araştırma kuruluşlarının en önemli malzemeleri olarak sınıflandırılırlar. Buna karşın Radar olayları UFO kanıtlarının en gizli tutulan ve gözardı edilen türüdürler, ayrıca uzmanlık gerektirdikleri için de kullanışlı sayılmazlar ve ham veri olarak kabul edilirler. Von Ludwiger ise, dürüstçe radar konusunda daha da doğrusu radarlarda gördüklerimizi yorumlama alanında yeterince deneyim kazanmadığımızı itiraf etmektedir.

UFO´ların yer izleri

Bazı GEPAN/SEPRA kaynaklı UFO raporları, "yer izleri" denen toprak üstü izlerden söz ederler. Bu tür belirlenmiş olay sayısı 561´dir. Olayların rapor edilebilmesi için gerekli koşullar, yerel güvenlik yetkililerinin görmüş olmaları, olayın en fazla bir aylık olması, olayın geçtiği alanın koruma altına alınmış olması, olayın hemen sonrasında örneklerin alınması ve ölçümlerin yapılması ve meteorolojik koşulların izler üzerindeki etkisinin belirlenmesi şeklindedir. Güvenilir ve çeşitli tanıkların olması ise tercih nedenidir. Yer izlerinin araştırılmasında örnekler alınması ve laboratuarlarda incelenmesi çok önemlidir, toprağın bileşiminde mekanik, termal, manyetik, radyoaktif, fiziksel ve kimyasal etkiler, değişimler oluşabilir ve belirlenebilir. Mekanik izler toprağa yapılan bir basınçla veya ağırlıkla oluşurlar, bu ölçülmelidir. Termal etki topraktaki su bileşiminin ölçümü ve değişkenliğinin saptanmasıdır. Manyetik etki, bazı toprak bileşimlerinde bulunan yüksek manyetik kalıntılardan oluşur ve çevredeki yakın örneklerle karşılaştırılarak bilgi edinilir. Radyoaktivitenin değişimi bir diğer önemli etkendir. Fiziksel ve kimyasal ölçümler ise moleküler, atomik ve isotopik kompozisyonları gösterir. Ocak 1981´de Fransa, Trans-en-Provence´da belirlenen yer izleri tüm bunların yapılabildiği ve en iyi kanıtların bulunduğu örneklerdirler. Sonuçta buraya uçan bir araç inmiş ve alışılmışın dışında izler bırakmıştır ama bu nedir? İşte bunu anlayabilmiş değiliz. Olay bir meyve bahçesinde ortaya çıkmıştır, izlerin ziraat aletleri tarafından yapıldığı ileri sürülmüş, örneğin madeni varil izlerinden söz edilmiştir. Sahtekarlık akla gelebilir çünkü bazı yaprakların üzerinde tekerlek izlerine benzer izler vardır. Ama bunlara karşın açıklanamayan izler de vardır. Deneyler kısmen iyi sonuçlar vermişse de asıl önemli olan yer izlerinde örneklerin yani örnek olayların artmasıdır. Fransa´daki olayın benzerlerinin sayısı arttıkça sonuçlara daha kolay ulaşılacaktır.
 

Ufolar hakkında klasikleşmiş hikayeler

Uzaylılar niçin dünyaya geliyorlar? Onlara uzaylı dostlarımız mı yoksa düşmanlarımız mı demeliyiz. Eğer geliyorlarsa neden ortaya çıkmıyorlar? Gerçekten bir gün kapımızı çalıp "Merhaba ben uzaylıyım" diyen bir yaratığı görmeyi kaldırabilirmiyiz? Yoksa dünya birbirine mi girer? Bu soruları cevaplandırmak zor. Bildiğimiz tek şey gökyüzünde bazı zamanlar gerçekten hiç bir açıklamaya sığmayan cisimler gördüğümüz. Bekleyip göreceğiz. Dileğimiz dostça olmaları ve dünyamızda süregelen gelişim evrimine katkıda bulunmaları.

 

Ufo´ların görülmesiyle yeni bir çağ başladı

Işıklı cisimlerin hareketleri normal değildi, arada bir olmadık iniş ve çıkışlar yapıyorlar, fizik ve aerodinamik yasalarına aykırı davranıyorlardı, aniden durup, birden hızlanmak gibi. Öte yandan Arnold cisimleri artık yakından görebiliyordu, güneş ışığının yansımaları nedeniyle cisimlerin metalik yüzeylere sahip olduklarını farketti. Daha sonra; "..yana eğik dev bir tepsi veya tabak gibiydiler, öndeki dördü, arkadaki beşliye göre daha geniş dizilmişlerdi." diyecekti. En önde uçan cisim koyu renkli ve ay biçimindeydi, diğer sekizi daha düz disk biçimindeydiler. Arnold tüm cisimlerin beş millik bir alanı kapsadıklarını tahmin etti. Ve birkaç dakika sonra, tüm cisimler Adams Dağı´na doğru büyük bir hızla giderek kayboldular. Tanımlanamayan Uçan Cisimler "UFO : Unidentified Flying Objects" çağı o andan sonra başlamıştı. Ertesi gün Arnold, hikayesini "East Oregonian" gazetesine anlattı. Gazeteci Bill Bequette, öyküyü Associated Press´e geçti. Aynı gün ülkenin başka yerlerinden de benzer haberler geldi ve bilinmeyen bir yazar "Flying Saucers: Uçan Tabaklar" başlığını attı, bu iki kelime daha sonra Türkiye´de "Uçan Daire" olarak literatüre geçecekti. Arnold ve diğerlerinin gözlemlerine karşı, ABD Hava Kuvvetleri ve Meteoroloji yetkilileri 40´lı yıllarda, tanımlanamayan uçan gök cisimleri ifadesine karşı çıkmadılar ama sonraki 40 yıl içersinde bu politika değişecek ve yerine redler veya atmosferik açıklamalar gelecekti. Kısacası şöyle veya böyle UFO yüzyılı medya boyutunda başlamıştı ama acaba tanımlanamayan uçan gök cisimleri ilk kez 1947´de mi görüldüler?

 

Ufo´ların ilk görülmesi

İşte size tarihi belgelerden alınan bir dizi tarihi olay, nelerden bahsediyorlar.
* Yıl MS 793: İngiltere, Devonshire, Anglo Saxon yazmaları: "Gökte garip gülüş cisimler, ışıklar, gürültülü patlamalar ve yılana benzer ışık yolları görüldü."
* 9.Yüzyıl: Fransa, Lyon Başpiskoposluğu el yazmaları: "Magonia bölgesinde gökte gemiye benzer cisimler görüldü ve yere indiler. Meyve ağaçlarının ve mısır tarlalarının yanındaydılar, sonra meyvelerin ağaçlardan yokoldukları ve mısırların yanmış oldukları görüldü. Herkes evlerine kaçıştı, ertesi gün aynı yerde bir kadının ve üç adamın ölüleri bulundu."
* Yıl 1211: İngiltere Tilbury kilise kayıtları: "Bir pazar günü, halk pazar ayininden çıkarken, gökte dev bir cisim görüldü, yuvarlaktı ve üstünde asa gibi çıkıntı vardı, altından ipe benzer parlak birşey sarkıyordu ve üzerinde bir adam vardı. İp yere kadar indi ve adam kilisenin karşısındaki gölün yanında yere atladı, halk panik içindeydi, kadınlar kiliseye kaçarlarken, erkekler taş ve sopalarla saldırdılar ama gökten inen adam hızla yine parlak ipe gitti ve bir anda cisme doğru yükselerek içinde kayboldu sonra cisim bir anda yokoldu."
* Yıl 1877: İngiltere, Everton: "Yüzden fazla insan siyah botları olan ve evlerin üzerinden sıçrayan bir insan gördüler. Ayın olay sonraki yıllarda başka yerlerde de yaşandı."
* 13 Nisan 1897: ABD, Minnesota, Elmo Gölü, Hudson yolu: "Frederick Chamberlain ve O.L.Jones evlerin arasında elinde yeşil bir ışıkla koşan birini gördüler. Karaltı birden ağaçların arasına girdi ve aynı anda yeşil ışık silüet kişiyle beraber göğe yükseldi. O anda büyük bir gürültü işitildi ve güçlü bir rüzgar esti. Bir dakika sonra iki adam, gökte uzun, gri-beyaz renkli dev bir cisim belirdi. Cismin önünde yanyana sıralanmış kırmızı, yeşil ve beyaz ışıklar görülüyordu. Sonra cisim sert bir açıyla birden döndü ve ağaçların üzerinde kayboldu."
* Haziran 1914: Hamburg, Almanya: "Yüzlerce insan akşamüstü saatlerinde kentin üstünde püro şeklinde, ışıklı pencereleri olan ve pencerelerinden insana benzer şekillerin görüldüğü dev bir cisim gördüler."
* Ağustos 1944: Yeni Zelanda: "Bir grup hemşire, tren yolunun üzerine inmiş ters dönmüş tabak biçiminde tahminen 20 m. uzunluğunda bir cisim gördüler. Dik açılı bir pencereden iki insanımsı figür görülüyordu. Üçüncüsü ise, açık bir kapıda duruyordu. Hemşireleri farkeden cisim ve insanımsılar, derhal içeri girerek hızla yükselip, kayboldular."
* İkinci Dünya Savaşı tanıklıkları o kadar çoktur ki, en ilginçlerinden birisini 1942 Aralığında Fransa üzerinde uçan bir İngiliz RAF Hurricane pilotu yaşadı. 1000 m. yükseklik civarında uçarken peşinden bir ışığın geldiğini farketti. Hemen yükselerek cismi önüne almaya çalışırken aynı anda da ateş etmeye hazırlanıyordu. Işık artık tam altındaydı, parlaklık arasında disk şeklinde bir cisim farketti ve yaklaşmaya çalıştı fakat cismin bilinçli yönetildiği belliydi, uzaklaşarak arayı açtı. Sonra birden hızlanarak görüş dışına çıktı.
 

 

Ufo Raporları ve Bilim

Araştırmalar yetersiz,
Bilim kuşkulu ve korku içinde ve ötesi...
UFO´lar ve Bilim

1970 yılında yapılmış bağımsız bir UFO Araştırması ilk kez yayınlandı. Aslında bilim adamlarının katıldığı ve birçok UFO tanıklığından derlenen bilgilerin sergilendiği bir panel 1970 yılında yapılmış, yanısıra da bilimsel çizgide kanıtların inandırıcılığı tartışılmıştı. Panel, Stanford´dan Elektrik Mühendisi Prof. Von R. Eshleman tarafından yönetildi. Ama panelde tartışılan kanıtlar inandırıcı değildi, yani bilinen doğal yasaların dışına çıkılmadığı gibi, dünyadışı yaşamın üzerinde hiç durulmamıştı. Panelle ilgili yayın, Stanford Üniversitesi Fizik Profesörü Peter Sturrock tarafından hazırlandı ve organize edildi. Tüm çalışma, "Society for Scientific Exploration" adlı kuruluş tarafından desteklendi ve aynı kurum çalışmayı "Açıklanamayan Fenomenleri Araştırma" başlığı altında tanımladı. Raporda, 9 fizik bilimcisi yer alıyor ve 8 UFO raporundan yola çıkıyorlardı. Bu raporlar en iyi veya en güçlü kanıtları içeriyorlardı.

KAYNAKLAR: Stanford Üniversitesi-California/29 Haziran 1998 David Salisbury, Bilim Yazarı, Society For Scientific Exploration Marsha Sims, Yayın Yönetmeni, Journal of Scientific Exploration,

Bilimsel araştırmalarda kullanılan UFO raporları veya tanıklıklarının geçmişi 50 yıllıktır ve daima derlenen bilgilerde bilinmeyen fiziksel oluşumlara ya da dünyadışı canlıların varlığına ilişkin yaklaşımlara yer verilmemiştir. Bazı görüşlere göre ise, açıklanabilir bazı gözlemler raporlara özellikle sokulmuş ve bu yöndeki sonuçlandırmalar raporda özellikle; "Dikkatle araştırılmış ve değerlendirilmiş bilgiler, UFO raporlarında öncelikle bilinmeyen veya bilimin tanımadığı fenomenlerle ilgilidir..." cümlesiyle tanımlanmaktadır. Ayrıca da, değerlendirmelerde objektivizme ve karşıt tezlere de yer verildiği eklenmektedir. Ulaşılan sonuçlar, 1968 yılında Colorado Projesi başlığı altında Dr. Edward U. Condon´un ulaştığı sonuçlardan farklıdır. Condon; "UFO´ların olası varlığı, gelecekte daha gelişmiş veya umulduğu gibi çok ilerlemiş bir bilimin danışmanlığı ile de çözülemez. Çünkü bilgiler yetersizdir." diyordu. Benzer bir yaklaşım yine 70´lerin başında American Institute of Aeronautics tarafından Astronautics´ Kuettner Raporu´nda yapıldı; üst düzeyde bilimsel analizlerin objektif anlamda yapılabilmesi için eldeki bilgilerin düzeltilmesi veya islah edilmesinin yanısıra süreklilik ve devamlı araştırma vurgulanıyordu.
 

 

Yüzlerce tanığın gördüğü Ufo´lar

1968'de Pasifik´de Solomon Adaları´nda bulunan Amerikan deniz piyadeleri günün ortasında, 150 tane gümüş renkli uçan cisim görüp saydılar. Askerler cisimleri parlatılmış gümüş renginde ve yalpalayarak uçuş halinde tarif ettiler. Bu rapor yetkililer tarafından 1944 yılı Aralığına kadar saklı tutuldu, o tarihte açıklandı ve açıklamanın ardından yüzlerce savaş pilotu ve asker tanık oldukları benzeri olaylardan söz ettiler. Yukardaki örnek olaylar öylesine seçildi, o kadar çok kayıtlı, belgelenmiş tanıklık vardır ki, birkaç ansiklopedi cildi kadar yer tutabilirler. Burada anlatılmak istenen olayların doğallığı ve de tanıkların birden çok olmasıdır. Öyleyse acaba UFO´ların varlığını sadece 1947´deki Kenneth Arnold olayına kadar olan tanıklıklara güvenerek kesinlikle kabullenebilirmiyiz? Bence evet, hatta açıkça söylenebilir ki, bu tanıklıklar günümüzdeki tanıklıklardan çok daha fazla güvenilir ve inanılır olabilirler. Zira, sansasyonellikten, ün ve çıkar arayışlarından uzak oldukları açıkça ortadadır.

Günümüzde yaşanan olaylar ve tanıklıklar her ne kadar teknolojinin avantajlarından yararlanıp, sahtekarlıklar kolayca ortaya çıkarılıyor ise de, iletişim gücü yani haberlerin dünyanın her yerine çok hızlı ulaştırılması nedeniyle yeterince test edilemiyor. Buna biraz da medyanın UFO olaylarını dönemsel olarak temcit pilavı misali kullanması da katılabilir. Ama yanısıra da medyanın sahtekarlıkları olayın ardından vermekten hoşlanmamasını da akla getirirsek yeterince bilgilendiğimiz asla söylenemez. 
 
 

1947´de yaşanan gizemli bir UFO olayı

1952´de Los Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu. Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı. Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu tanıklar, uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi. Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler. Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap vermeliydiler, üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte kamuoyunun tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun, ister senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD hükümeti bu kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve sonuçların açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek ABD toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede seyrede dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek miydi? Hayır, bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen kıyılarında Norveç askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman ordusu Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci Dorothy Kilgallen şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei bilinmeyen hava araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek var. Bunların Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan Daireler kökeni dünyadışı olan araçlardır."
 

 

Ufolar dünya yapımı malzemeden değil

1950´de, 15 Eylül´de başkent Washington´da inanılması zor bir olay yaşanmıştı fakat kamuoyu bu olayı ancak 1980´lerde öğrendi. Olay, bir radyo sohbetinde geçiyordu. Radyo programcısı Arthur Bray, Kanada Ulaştırma Bakanlığı´nda görevli bir mühendis olan Wilbert B. Smith´in anı defterini ele geçirmişti, defterin içinde Robert Sarbacher tarafından Smith´e yazılmış özel bir belgenin kopyası bulunuyordu ve o geceki radyo sohbetinin konuğu ise, ABD Savunma ve Araştırma Masası Danışmanı fizikçi Robert Sarbacher´di. Sarbacher, söz konusu mektupta Sarbacher, Kanadalı mühendise çok açık olarak UFO´larla ilgili bilgilerin saklandığını belirtiyor ve ele geçirilen araçların dünyada bulunmayan çok hafif ama çok dayanıklı bir maddeden yapıldıklarını anlatırken, dünyadışı canlıların böceğimsi olduklarını da ekliyordu. Bray, söz konusu belgenin doğruluğunu Sarbacher´e sordu. Sarbacher´in cevabı inanılmazdı: "Kesinlikle doğru fakat ben onların niteliklerini açıklamaya yetkili değilim ama bu araçları bizler yapmadık veya dünyada yapılmadıklarını kesin olarak biliyoruz. Daha fazla konuşmak istemiyorum." Ve Sarbacher´e göre Başkan Truman´ın bilimsel baş danışmanı Vannevar Bush´un asıl görevi, UFO kalıntılarının araştırmalarını koordine etmekti. 1984´de bu olay yeniden gündeme getirilmesine rağmen Sarbacher, 1986´daki ölümüne kadar bu konuda bir daha konuşmadı.
 

 

 

Ufo´lar hakkındaki gizli dosyalar

 

Proje Dosyaları Açılıyor..

1947 yazında, ABD Hava Materyal Kumandanlığı bir çalışma yaptı ve sonuçta General Nathan Twining bir açıklama yaptı;".. gerçekten doğru gözlemler var ve bunlar hayal değil." İşte bu rapor üst kademeleri harekete geçirdi. Temmuz 1948´de Hava Kuvvetleri inanılmaz bir açıklama yaptı;"Uzaydan gelen ziyaretçiler gerçektir." Ardından dev bir şüphe bulutu yayıldı. Açıklama inanılır mıydı? İşte tam o anda, bir olay oldu; 24 Temmuz 1948´de geceyarısı 2:45´de Alabama, Montgomery´nin güneyinde uçan Eastern Havayolları´na ait DC-3 tipi uçağı Clarence Chiles ve John B. Whiitted yönetiyorlardı. Birden sağ yanlarında bir cisim ortaya çıktı, uçaktan biraz hızlı gidiyordu. Cisme dikkatle bakan Whitted, sonra ".. o anda sanki çizgi roman kahramanı Gordon´un uzay aracına baktığımı düşündüm.. bizden çok büyüktü, tüp şeklindeydi ve gövdesinin çapı bizim B-29 bombardıman uçaklarının üç katıydı.. beyaz ışıkların görüldüğü bir sıra pencere görülüyordu.. " diyecekti. Chiles ise " Arkasında yaklaşık 15 m. uzunluğunda aleve benzer bir aydınlanma vardı. Yaklaşık 9 km yükseklikteydik, bana göre 50 ile 100 m arası uzaklıktaydı, birden hızlandı ve bulutların arasına dalarak kayboldu." Her iki pilotun da o anda bilmedikleri iki şey vardı. Bir saat önce, Georgia´daki Robins Hava Üssü yer görevlileri UFO´yu aynı şekilde görmüş ve tanımlamışlardı.

Dört gün önce ise Hollanda´da, Hague´de tıpatıp aynı tanımla bir UFO rasathane görevlileri tarafından görülmüş ve basında yer almıştı. Olaylar kısa bir zaman sonra birleştirilince, bir bomba patladı. O hafta sonunda yetkililer anibir karar aldılar ve tüm bilgi ve belgelere "TOP SECRET: Çok gizli" damgası vuruldu ve "Project Sign" adlı bir dosya açıldı. Bu arada daha önce yapılan uzaylılar geliyor, açıklaması reddedildi ve açıklamayı yapan General Twining birden emekliliğini isteyiverdi.

Garip bir UFO olayı

Project Sign" dosyası sonraki yıllarda açılan "Project Grudge ve Project Blue Book" dosyalarının temeli oldu. Project Blue Book yani Mavi Kitap Dosyası, 1969 Aralık ayına kadar sürdürüldü ve o tarihte ortadan kalktı, kimse dosyayı göremedi, yaklaşık 30 yıllık dökümanları ve sonuçları toplu olarak inceleyemedi, Hava Kuvvetleri dosyayı gömmüşlerdi. 1956 yılında, Mavi Kitap´ta bir süre çalışan Yüzbaşı Ruppelt anılarını yazdı, Ruppelt New Mexico´da yaşanmış gerçek bir olaydan söz ederken, yukardaki Chiles/Whitted olayının tartışmasız doğruluğunu belirtiyordu, pilotlar dünyada bulunmayan bir gök cismiyle karşılaşmışlardı. New Mexico olayına daha sonra geleceğiz çünkü o olay tüm UFO tarihinin en önemli üç olayından birisidir. Bu arada Mavi Kitap´la ilgili önemli bir şey daha var.

Ünlü Astronom Prof. J.Allen Hynek Mavi Kitap Projesi´ne bilim danışmanı olarak atanmıştı. Bir kaç yıl sonra görevinden ayrıldı, resmen Hava Kuvvetleri´ne tavır almıştı; sonra bir açıklama yaptı "..hiçbir diyaloğa önem verilmeden, bilim dünyası dışlanarak çalışıldı.. çok önemli açıklamalar örtbas edildi." Kısacası önceleri UFO´lara karşı tavrıyla bilenen ve bu yüzden projede görevlendirilen Prof. Hynek, sonraki yıllarda uzman bir UFOLOG olarak dünyada bir numara olacak 1977 yılında

 

Steven Spielberg tarafından sinemaya çekilen "Close Encounters of the Third Kind : Üçüncü Türle Buluşma" adlı filmin danışmanlığını yapacaktı. Şimdi yine geriye dönelim. Tekrar 1948´e döneceğiz, çünkü o yılın 7 Ocağında önemli ama dramatik bir olay yaşandı. Askeri bir üs olan Kentucky Ulusal Hava Üssü´den havalanan F-51 savaş uçağının pilotu Yüzbaşı Thomas Mantell´dı. Ve Mantell havalandıktan 15 dakika sonra düşerek, yaşamını yitirdi ve telsizdeki son sözleri hiç bir zaman unutulmayacak ve UFO literatüründe ölümsüzleşecekti; ".. çok büyük metalik bir cisim bu.." Ertesi gün yetkililer Mantell´in Venüs gezegenini gördüğünü ve dengesini yitirerek düştüğünü açıkladılar. Deniz Kuvvetleri´nin açıklaması farklıydı, Skyhook adlı gizli bir balon deneyi yapılıyordu, amaç atmosferin üst tabakalarındaki radyasyon seviyesini ölçmekti ve Mantell yanlışlıkla balonun peşine takılarak, 25.000 feete yükselince tehlike sınırını aşmış ve oksijen sarhoşluğuna girince, uçağın kontrolunü kaybedince düşmüştü. Açıklama buydu ama gerçek miydi?

 

Pilot Mantell´in esrarlı ölümü

ABD ORDUSU UFO´LARI İNKAR ETMİYOR AMA..

Pilot Mantell´in esrarlı ölümü.. Artık gökte pilotlar için bilinmeyen bir tehlike var.. CIA devrede..

Başlangıçtan bugüne kadar, sözsahibi saygın bilimciler, devlet yetkilileri, askeri görevliler, gazeteciler ve hatta sıradan halkın çoğunluğu çok belirgin olaylara rağmen garip uçan cisimleri ne kabul edebildiler, ne de inandılar. Uçan daireler ve küçük yeşil adamlar yüzyılın ikinci yarısından beri medyanın mizah kaynağı olmaktan kurtulamadılar. 1951 yılında Cosmopolitan Dergisi, ABD Hava Kuvvetleri´nin yardımıyla cesur bir adım atarak, uçuklardan ve gerçek inananların uzak tutulduğu bir araştırmayı gündeme getirdi ve yayınladı. Ortaya ilk kez çıkan yaklaşımların başında, bu tür iddiaların sosyal bir suç olduğu ve ruhsal bozukluklar geliyordu. Ve sonuçta küçük bir tanık grubunun dışında, görüşülen çoğunluk tanık grubunun gerçeği söylemedikleri ve biraz da pişman oldukları anlaşıldı. 1977´de entellektüel büyük bir grup New York Times Gazetesi´ne bir deklarasyon yollayarak, UFO tanıklarının tehlikeli ve uygarlık düşmanı olduklarını bildirdiler.

Yapılan incelemeler gösteriyor ki, elbette ki her UFO tanığı gerçek tanık değildir, sempati ve inanç çok önemli bir faktör olarak ortaya çıkar ve "olmayanı görmek" gerçekleşebilir. Ayrıca, psikoloji bize gösterir ki, yaşamsal stresler ve toplumsal baskı, UFO görme arzusunu ve sonuçta imajını sağlayabilir, bu bir kaçış yoludur, belki de dünyadışı canlılar bize mutlu bir refah toplumunu sağlayacak ve haksızlıkları yok edeceklerdir. Ayrıca gazetelerde veya tv´de görünmek, elle tutulur bir sonuç getirmese de belli bir ün peşinde koşmak, yalancıları tahrik etmektedir. Ve son yirmi yılda ise ortaya UFO dernek ve komünlerinin çıktığı görülür ve anlaşılır ki dünyadışı canlılarla görüşme (!) ayrıcalığına sahip şarlatanlara kazanç yolu açılmıştır. Peki acaba bizleri aydınlatmak ve korumakla görevli olanlar neler yapabildiler ve de yapmaktalar?
 

 

Bir uçak daha yokoluyor..

Çok sonraları kulaktan kulağa yayılan haberlerde, Mantell´in UFO´ya karşı saldırıya geçtiği ve UFO tarafından düşürüldüğü söylenmeye başlayınca tüm uçucu çevreleri bir UFO korkusu sardı. Fakat dram daha bitmemişti çünkü beş yıl sonra 23 Kasım 1953´de olay tekrarlandı. O gece, Hava Savunma Komutanlığı Superior Gölü üzerinde saatte 500 mil hızla uçan kimliği bilinmeyen bir cismin uçtuğunu saptadı. Hemen yakında F-89C tipi bir avcı uçağı bulunuyordu, hemen komutanlıktan yakın takip emri verildi. Radar operatörleri ekrandan avcı uçağının, UFO ile buluştuğunu izlerlerken, inanılmaz birşey oldu ve ekrandaki iki sinyal peşpeşe yokolurken yerle tüm ilişki kesildi. Tüm bölge aranmaya başlandı fakat ne uçağın, ne de pilot Teğmen Felix Moncla ile radarcı Teğmen R.R.Wilson´un izlerine bir daha raslanmadı. Yapılan açıklamalar yine benzerdi ama yeterince tatminden uzaktı. İki yıl sonra havacılık uzmanı Donald E. Keyhoe "Ufolar Gerçektir" adlı bir kitap yayınladı, Kitapta çok sert bir dille gerçeğin yetkililer tarafından kesinlikle saklandığını anlatıyordu. Keyhoe, 1957´de Gök Cisimlerini Ulusal Araştırma Komitesi´ne başkan seçildi ve 1969´daki ölümüne kadar UFO sırlarını ele geçirmek için başta CIA olmak üzere tüm devlet kurumlarına karşı unutulmayacak bir savaş verdi.

Ellilerin sonunda, Mavi Kitap Projesi´nin bir başka görevlisi olan Çavuş O. D. Hill yaptığı açıklama ile yeni bir sarsıntı yarattı. Hill, kaybolan F-89C uçağı olayının tek olmadığını ve birçok benzerlerinin saklandığını açıkladı. Birçok kişi, dünyadışı bir uygarlığın o yıllarda birçok Amerikan savaş uçağını düşürdüğüne inanıyordu, bir anlamda yeni bir Pearl Harbor uzay boyutunda yaşanmıştı. 1950´li yıllar ABD ile SSCB arasında soğuk savaşın dorukta yaşandığı yıllardır. Bu nedenle o dönemde UFO olaylarına Amerikan kamuoyu gizli bir Sovyet savaş aracı olarak bakıyordu ve yönetime duyulan güven grafiği düştüğü anlaşılınca, yetkililer tüm UFO olaylarına bütünüyle düşman olmuşlardı. Bu arada, gerek Pentagon, gerekse de Beyaz Saray Sovyetlerin gizli bir silahı ile karşılaştıklarını düşünmeye başlamışlardı. Hele 19 Temmuz 1952´de başkent Washington üzerinde de Ufolar görülünce endişeler ayyuka çıktı. Ne oluyordu?

 

CIA´in güvenlik yasağı

CIA bir kez daha ciddi bir araştırmaya başladı ve örgütte görevli fizikçi H.P. Robertson bir panel sonucunda Amerikan vatandaşlarına endişelenmemelerini açıkladı. Herşey yanılgı ve spekülasyondu. Fakat, panelin diğer sonuçları yine açıklanmıyor ve bir sürü soru yine cevapsız kalıyordu. 1966´ya gelindiğinde Hava Kuvvetleri Colorado Üniversitesi´nden fizikçi Edward Condon yeni bir projeye direktör olarak atandı. Condon´un bağımsız çalıştığı açıklandı ama pek inandırıcı olmadı. Aslında Condon Komitesi, Mavi Kitap Projesi´ni sil baştan soruşturuyordu. Ocak 1969´da Condon, sonuçları açıkladı. Soruşturulan olayların üçte biri açıklanamaz nitelikteydi, kalanına bilimsel açıklamalar getirilebiliyordu. Sonra, tüm projeler Hava Kuvvetleri tarafından tamamiyle kapatıldı. Yıllar sonra, Bilgi ve Bilgilenme Özgürlüğü Yasası çıkarılınca, Mavi Kitap ve Condon Projelerinde nelerin saklandığı soruşturuldu. Ve 1969 Ekim ayında General Bolender bir açıklama yaptı; "UFO raporları ile ilgili bilgiler hala ulusal güvenlik sınırları içindedir ve Standart Hava Kuvvetleri düzenine bağlıdır.." Ama hiç kimse, o Standart Hava Kuvvetleri tanımının ne olduğunu anlamadı. Bolender´in açıklaması asla tatmin etmedi, aksine olayların üstünü çok daha kalın bir bulutla örttü.Peki, saklanan başka şeyler de varmıydı?

 

İnsanlık uzaylıları görmeye hazır mı?

Daha önce adı geçen CIA´den Victor Marchetti, CIA´in UFO olaylarını saklama psikozunun nedenlerini şöyle açıklıyordu; "CIA´ın UFO´larla ilgili gizlilik çabası belki de hükümetin istediği dozdan çok ötededir sanki bir inanç gibidir. CIA, 1947´den bu yana sadece ABD´de değil, dünyanın her yerinde UFO olaylarını örtbas etme çabasında. UFO tanıklarını korkutan, tehdit eden ve kanıtları yok eden ünlü Kara Adamlar efsanesinin temelinde CIA´den başkası olamaz. CIA´in ´Yabancı Dokümanlar Servisi´ adı altında bir bölümü vardır ve bu bölümün en önemli işi dünyanın her yerinden gelen UFO belgelerini incelemek ve örgütü yönlendirmektir. Aynı anda da Bilim ve Teknoloji Başkanlığı´na da bilgi verirler. Çok az sayıda olayın duyulmasına izin verirler, buradaki amaç sansasyon ve yanılgı imajını güçlendirmektir." Marchetti´ye göre eğer dünyadışı bir zekanın temsilcileri tarafından ziyaret ediliyorsak, ABD Hükümeti, diğer ülkelerin yöneticileri ile tam bir işbirliği içinde olayların halktan saklanmasını sağlamaktalar. Söz konusu işbirliği öylesine derin ve kesindir ki, ne rejimler, ne ideolojiler, ne de ülkelerin değişen yöneticileri bu kararı değiştiremez. Çünkü bu olay bir İnsanlık sorunudur ve toplumların bu yönde kontrol edilmeleri şarttır. Aksi halde, gezegensel bir kaos ve panik çıkacaktır. Tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir ki, bizden çok farklı olan, düşünce ve yaşam biçimleri ayrı, bizden çok ötede bir teknolojiye sahip bir gücün, bir zekanın varlığı orta ve taban düzeydeki toplumlar veya kitleler tarafından kabul edilemez.
 

Socorro olayının gizemi

Polis memuru bir UFO ve içindekilerle karşılaşıyor. 24 Nisan 1964´de öğleden önce New Mexico´nun Socorro bölgesinde, polis memuru Lonnie Zamora arabasıyla güneye doğru yol alıyordu. Ani bir gürleme sesiyle şaşırdı ve o anda güneybatı göğünde bir parlama gördü. Zamora önce yakın bir yerlerde dinamitleme yapıldığını düşündü. Bu arada bir tepeyi aşmıştı ve karşısında yolun üzerinde araba büyüklüğünde bir cismin bulunduğunu ve yanında da beyaz tuluma benzer giysileri olan iki ufacık insanımsı duruyordu. Zamora önce bir araba kazası ile karşılaştığını sanarak, aracını durdurarak indi ama birden cismin arabaya hiç benzemediğini, yumurta biçiminde olduğunu ve dört ayak üzerinde durduğunu anladı. Cismin üzerinde taca benzer bir şekilin üzerinde eğik bir ok şeklinde bir simge gördü. İki insanımsı şekil kaybolmuştu, derken cisimden büyük bir gürültü duyuldu. Zamora korkmuştu, arabasına geri kaçtı, arkasına bir göz attığında UFO´nun havalanarak yakındaki kanyona doğru gittiğini gördü. Mavi Kitap soruşturmacıları memur Zamora´yı ün peşinde koşmakla suçladılar ama öte yandan araştırmacılar olay yerinde cismin durduğu yerde dört oyuk izi bulunduğunu ve çevredeki yanık otların varlığını da inkar etmediler. Kısacası Zamora alışılmadık birşeyle karşılaşmıştı ama karşısındaki acaba neydi?

 

Ufo´ları gören tanıklar saklanıyor

1950´lerden sonra iki süper ülkede UFO´larla ilgili haberlere sansür konurken, tanıklar susturuldular.. Gizleme İnsanlığın korunması amacıyla mı yapılıyor?

Bir gerçek var; uzun yıllardan bu yana ABD dışında, Sovyetler´de, Çin´de ve özellikle doğu ülkelerinde UFO´larla ilgili sırların saklanması planlı, programlı bir şekilde yürüyor. Örneğin, bir UFO olayı yaşanıyor, doğru, yanlış olduğu tam olarak anlaşılmadan bir olay birden yokoluyor. Oysa, diğer hiçbir konuda böyle olmuyor, paprazziden tutun da, spora kadar her konuda ortaya atılan yalan dolanlar dahi günlerce manşetlerde, gündemde kalabiliyor. Peki, neden? Kültürle ilişkisi nerede ve nasıl? Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde UFO raporları, basit etki ve tepki yaratırlar. Toplumun az eğitilmiş tabanı, yaşadıkları veya tanık oldukları olayları algılamaktan yoksun oldukları için, dokümante etme ya da raporlama beklenemez. İronik olabilir ama ABD´de, ilk UFO gözlemleri rapor edildiğinde toplum bu olayların ardında SSCB´nin bulunduğu kanısındaydı. Çünkü dönem Soğuk Savaş dönemiydi. Ama kısa bir zaman sonra ABD toplumuna, dünyadışı canlılar iddiası daha cazip ve inanılır geldi. Çünkü SSCB´nin böyle bir gücü olmadığını, ABD Hükümeti açılıyordu ve inanıyorlardı. Halk, hükümete güveniyordu. Bu, öylesine bir psikolojidir ki, aynı güven duygusunun içinde hükümetin olayları sakladığı inancı da saklıdır. Çünkü devlet büyük ve kudretlidir. Sovyet toplumu da benzer çizgiden geçti, bir dönem UFO olaylarını spekülasyon olarak tanımladılar, yetkililerin açıklamaları vardı ama boş alternatifler üretiyorlardı. 1953´de Moskova Radyosu, UFO´ların bir fantazi olduğunu, batılı askeri güçlerin vergi ödeyen vatandaşlarını bu yolla korkutarak, yüksek askeri bütçeleri ele geçirmeyi amaçladıklarını söylüyordu. Ama bu, biraz aşırı bir Komünizm propogandasıydı.

 

Demir perde ufoları

Ama 1970´lerde durum değişti, Romanyalı bir yazar olan Ion Hobana "Demir Perdenin Ardındaki UFO´lar" adlı kitabında, UFO´ların kapitalist düzenin propogandasının çok ötesinde birşey olduğunu yazıyordu. Ve arkası geldi, Sovyet halkının, UFO tanıklıkları batıdan az değildi ve SSCB toplumu UFO´ları tanıyor ve biliyorlardı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi, dünya literatüründe çok enemli yerlere konulan birçok UFO olayı SSCB´de gerçekleşti. Çin, daha büyük bir bulmacadır, UFO aktivitesi çok yoğun olsa da, toplumun pek duyarlı olduğu söylenemez. 1980´lerde, Beijing Wambao gazetesi gökte görülen şekilsiz ışıkların fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflar, Çin Seddi´nde kamp kuran iki öğrenci tarafından çekilmişti. Gazetedeki fotoğraflar, Çin´de yayınlanan ilk UFO fotoğraflarıydı. Sonra sanki bur moda akımı gibi, Çin medyasında peşpeşe UFO haberleri yer almaya başladı. Mao´nun katı batı düşmanlığı sistemine rağmen, hiçbir sınırlama yoktu. Garip ama gerçek Komünist Çin, SSCB´nin yaptığı gibi UFO´lara batı propogandası gözüyle de bakmadı. Ve sonunda, gazeteci Shi Bo "UFO Keşifleri" adında bir dergi yayınladı ve 3000´in üzerinde olaydan söz etti. Sahtekarlık ve yanılgı tanımlamaları çok azdı ve tanıkların çoğunluğunun doğru söyledikleri kabul ediliyordu. Shi Bo´nun UFO derlemeleri daha sonraki yıllarda, Fransa ve ABD´de de yayınlandı.

Gizli KGB Dosyalarından alınan bu görüntülere göre Roswell benzeri bir olayda 1950´lerde SSCB´de yaşandı. Şu günlere gelindiğinde görüntüler kamuoyuna açıklandı.

 

Bizi yokedecek şey din mi?

Bu kitleler için böyle bir gücün varlığı, dünyanın kaynaklarının tehlikeye düşmesi ve geleneksel güç yapısının yetersizliği anlamındadır. Politik ve hukuksal sistemler, bu durumda aciz, çaresiz ve hatta anlamsız kalabilirler. Din sistemi, hiçbir din istisna olmamak kaydıyla, hayal bile edemediği çok ötelerde bir ilahi sistemle karşılaşıp, binlerce yıllık dinsel müessesenin çökmesi ile karşıkarşıya kalabilir. Evrensel diye tanımlanan dinler ve peygamberlerin bir başka dünyadışı uygarlık tarafından bilinmemesi kadar şok olay olamaz. Ekonomik ve sosyal düzenin çökmesi Marchetti´ye göre bir diğer tehlike, fütürolog yani gelecekci Alvin Toffler´da benzer düşüncede, gelecekle ilgili varsayım senaryoları içersinde Toffler düşük bir olasılık tanısa da, dünyadışı müdahale olasılığı uygarlığın çökmesine neden olabilir. Üstün bir dünyadışı teknolojiye sahip olacak olan bir dünya devleti tüm diğer devletleri ezip yok edebilir, aynı şey ekonomik düzen içinde geçerlidir. Tüm oligarşik sistemler ve bizim anladığımız anlamdaki uygarlık anarşiye girip yokolabilir. İşte Marchetti´ye göre büyük devletlerin gizlilik çabasının altında bu gibi nedenler bulunmakta. Kısacası CIA, bir anlamda UFO´lar konusunda dünya bekçiliğini yapmaktadır.
 

Uzaylılar tarafından en ünlü kaçırılanlar

En Ünlü Kaçırılanlar; Biyolojik Deney mi?

Üçüncü Tür İlişkiler´in en ünlü olayı Betty ve Barney Hill çiftinin başına gelenlerdir. Hill çifti, 1961 yılının 19 Eylül´ünde akşam saatlerinde, ABD´de New Hampshire, Portsmouth yaklaşıyorlardu. İki geniş penceresi olan silindir biçimli bir UFO tarafından yolları kesildiUFO yolun tam ortasına inmişti, Hill çifti korkularına rağmen dışarı çikarak, ne olduğunu anlamak istediler ve karşılarında 6 insan benzeri canlının durduğunu gördüler. Korkuyla kaçmak istedilerse, garip bir ses ve titreşim sonrasında kendilerini kaybettiler. . Ayıldıklarında iki saat geçmişti ve UFO kaybolmuştu. Hill çifti iki saatlerini yitirmişlerdi. Sonraki yıllarda yapılan soruşturmalar ve hatta hipnoz deneyleri Hill çiftinin yalancı olduklarını kanıtlamadı. 1964 yılının Ocak-Haziran döneminde hipnoz altındayken, UFO´nun içine alındıklarını ve bazı tıbbi deneylerde kullanıldıklarını anlattılar. Ve olay orada kalarak UFO literatüründe liste başı olarak yerini aldı. Kaçırılma olayları, UFO tarihçesinde çok geniş ve etkili bir yer tutmaktadır. Yüzlerce olay vardır ve UFO´lar tarafından kaçırılan insanlar inanılmaz öyküler anlatmaktadırlar. En çok raslanan tür ise, insanımsı canlılar tarafından kaçırılanların muhakkak birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişen Amnesia yani bir çeşit bellek kaybı yaşamalarıdır. Hatta seksüel deneyler yaşayan ve hamile kalan kadın tanıklar da vardır ama hiçbirisi doğum yapamamış ve hamilelikler hep düşüklerle sonuçlanmıştır.
 

 

Ufo olaylarında zehirlenenler ve yaralananlar

Yananlar ve radyasyondan zehirlenenler..
1957´de Kasım ayının dördünde, saat iki civarında ABD´de Atlantik kıyısındaki Itaipu Askeri üssünde, iki muhafız denizin üstünden portakal renginde bir diskin alçalarak geldiğini görünce hemen alarm verdiler. Bu arada hızla gelen cisim askerlerin üstünden geçerek, bir an durakladı. İki asker ani bir ısı dalgası hissettiler, sanki yanıyorlardı. Çığlıkları diğer askerlerin gelmesine kadar sürdü, o sırada UFO uzaklaşmıştı. Olay sürerken üssün tüm elektrik enerjisinin kesildiği anlaşıldı. İki asker hastaneye kaldırıldılar ve ikinci derece yanık tedavisine alınarak haftalarca bakım gördüler.

Ama olay bu kadar değildi, aynı gün İtaipu kentinde, yüzlerce araba yollarda kaldı, aküler aniden boşalıyor, motorlar çalışmıyordu. Birçok insanda güneş yanığı benzeri izler ortaya çıktı. İki gün sonra, 6 Kasım´da Indiana Merom´da Rene Gilham yolda yürürken, gökten gelen bir ışıkla adeta yıkandı, yüzünde ciddi yanıklar oluştu. 10 Kasım´da Madison Ohio´da, garajina doğru yürüyen Denise Bishop adlı kadın, garajın damının üstünde beliren cisimden yayılan ışıkların içinde kaldı, sonraki günlerde şiddetli ağrılar ve görme bozukluğu çekmeye başladı. Teşhis yoğun radyasyon zehirlenmesiydi. Beş yıl sonra da öldü.

 

Uzaylı çiftçinin hikayesi

Valensole küçük bir Fransız köyüydü. 1965 yılının 1 Temmuz´unda sabah 5:45´de çiftçi Maurice Masse günün ilk sigarasını yakarak çalışmaya hazırlanırken, garip bir cisim gökden süzülerek tarlanın ortasına indi. Masse, cismi helikopter sanarak, izinsiz tarlasına inilmesine çok kızdı ve o öfkeyle cisme doğru gitti. Derken cismin helikopter olmadığını farketti, dört ayaklı oval bir cisimdi. Önünde iki kişi duruyordu, boyları yaklaşık bir metreydi, gri-yeşil renginde, bedenlerine sımsıkı oturmuş giysileri vardı. Başları büyük, saçsız ve köşeliydi, iri, simsiyah gözleri vardı ve gözbebekleri yoktu. Parazite benzeyen bir ses çikarıyorlardı. Masse tutulup kalmıştı, parmağını dahi oynatamadığını farketti. Bu sırada iki yaratık UFO´ya dönüp, girdiler. Ve biraz sonra cisim havalanıp yokoldu. Masse ancak 20 dakika kadar sonra hareket edebildi. Cismin durduğu yere gidip baktı. Yerde derin oyuklar vardı ve çevredeki bitkiler yanmıştı. Sonra yapılan deneylerde yerde çok yüksek dozda kalsiyum bulundu. Valensole olayı, klasik UFO olaylarının en belirginlerindendir. Yapılan soruşturmada, Masse´nin kişiliği olumlu ve güvenilir bulundu. Laboratuar deneyleri bitkilerin alışılmadık nedenlerden yandığını ortaya çıkardı. Kısacası Valensole olayı gerçekti. 

 

Uzaylıların çiftçiye yolladığı gerçek dökümanlar

Spencer´la konuştuğumuz can alıcı noktalardan birisi buydu, bu arada Meier-Pleidas ilişkisi tartışılabilirdi çünkü üstün bir uygarlık ilişki kurmak için neden sıradan bir çiftçiyi tercih ediyordu? Verilen cevap inandırıcı değildi; "Seni hep izledik, güvenilir ve dürüstsün, bizi dinle ve söylediklerimizi yayınla." Neden Meier, örneğin New York Tımes´ın başyazarı veya BBC haber müdürü ile görüşseler çok daha etkin bir sonuç almazlar mıydı? Neyse, Spencer bunun üzerinde pek durmadı çünkü Meier, bir yılın sonunda 3000 sayfa not tutmuş, yüzlerce fotoğraf ve birkaç saatlik film çekmişti. Ve bunların testlerden geçirildi, özellikle de 1990´da bir grup Japon fotoğraf, film, elektronik ve optik uzmanı tüm dokümantasyonu aylarca laboratuarlarında incelediler.

Bir kısmı yorumsuzdu ama çoğunluğu için sahtekarlık yoktur, bu malzeme gerçektir sonucuna ulaştılar. Spencer, atalarımızın bir olduğu düşüncesine sıcak bakıyordu, en azından benim gibi geçmişimizi çok az bildiğimiz konusunda hemfikirdik. Daniken´cılık oynamamak kaydıyla, bu konuda fazla söze gerek yok, arkeolojinin bizzat anlatımıyla daha henüz dünya yüzeyini tırmalıyorduk. Bilinmeyenler, bilinenlerin birkaç yüz kat üzerindeydi.

 

Uzaylı sarışının hikayesi

1975 yılının Ocak ayında İsviçreli bir çiftçi olan Eduard Billy Meier´ın başından garip bir olay geçti. Ve bu olay yaklaşık bir yıl sürecek olan bir öykünün ilk adımıydı. Bir sabah evinde otururken, kafasının içinde çınlayan bir ses, çevredeki belli bir yere gitmesini istedi, rahatsız olan Meier aldımamaya çalıştıysa da, olay tekrarlanınca denilen yere gitme arzusunu yenemedi. Belli yere geldikten sonra bir saat kadar bekledi, tam dönmeye hazırlanırken, gökten gelen garip sesle duydu, başını kaldırıp baktığında tipik disk biçiminde bir UFO´nun yere doğru indiğini gördü. Yanında aracından hiç ayırmadığı kamerası vardı, ilk olarak cismin inişini görüntüledi, sonra yanına doğru gitmeye çalıştı ama yapamadı, engelleyen bir güç vardı. Sonra aracın ardında bir kadın belirdi, sarışın, uzun boylu, güzel bir kadındı, kulak memelerinin uzunluğu dikkat çekiyordu. Garip aksanlı bir Almanca ile konuşan kadın İsminin Sam Jase olduğunu ve Erra adlı bir gezegenden geldiğini söylüyordu. Erra gezegeni Boğa Burcu´ndaki Pleidas Takımyıldızı´nda bulunuyordu. Sam Jase´nin söylediğine göre Erra uygarlığı, bizden 13.000 yıl ilerdeydi, Erralılar anlaşmazlıkları saf düşünceye ulaşma yöntemiyle ortadan kaldırmışlardı. Teknolojileri çok ileriydi, 430 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan Pleiades Takımyıldızı´ndan dünyaya 7 saat gibi akılalmaz bir sürede geliyorlardı. Sam Jase, beş tip uzay araçları olduğunu anlatıyordu, üç tipi yıldızlar arası yolculuklar için, birisi gezegenler arasında, beşincisi ise zaman yolculuğu amacıyla kullanılıyordu. Sam Jase, Pleidas ilişkisinin ilk adımıydı, daha sonra ziyaretler sürdü.

Ptaah ve Asket adlarında iki Pleidaslı daha geldiler, anlattıklarına bakılırsa asıl anavatanları Erra değildi, daha önce Lyra Takımyıldızı´nda yaşıyorlardı. Toplum yoldan çıkmış ve sonunda nükleer bir yıkım herşeyi yok etmişti. Kıyımdan kurtulan bir grup, Erra´ya yerleşerek yeni bir uygarlık kurmuşlar, binlerce yıl sonra da uzaya açılarak Güneş Sistemimize ve bize ulaşmışlardı. Meier, neden sorusunu sorduğunda en çarpıcı cevabı aldı; "Biz sizlere karşı sorumluluk duyuyoruz çünkü sizin atalarınız bizim atalarımızdır."

Uzaylılarla Dünyalılar Savaştı mı?

Sanskritçe’de “maha” büyük ve herşeyin toplamı anlamına gelir; “bharata” ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün “insan” anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda “İnsanlığın Öyküsü” yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) hem de tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha’nın da bulunduğu Vrishni’ler, Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, heryere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek “yükselir” ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva’nın kentinde bulunmaktadır yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır; Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır; silah için “savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz” tanımı yapılır ve Salva Krisnha’ya doğru düşer, Krisnha gökte Salva’yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb... Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz.         

 
Radyoaktif ölümün reddedilmez tarifi
Krishna’nın Salva’nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki anti-balistik roketlere benzemektedir;
 
“Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütünları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu.”
 
 Ve sonra Saubha’nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun “roketin” sesiyle savaşçılar ölürler, Salva’nın askerleri “Danavalar” acı çığlıklar atarak yerlere düşerler, onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha “özel ateş silahı”nı kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha’yı ikiye böler, “kent” gökten yere düşer ve Salva ölür. Bu olay, Mahabharata’nın sonudur. En garip silahlardan birisi Pradyumna’nın kullandığı özel oktur, bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya’nın kullandığı silah ise, alevli ama dumansız ateş okudur “Yoksa artık ok yerine, ışın mı demeliyiz?” Derken savaş alanına birden bir karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır, vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır, doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, herşeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanısıra Gurkha’nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanısıra radyoaktif çöküntünün bire bir tarifi gibidirler. Gurkha’nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana’sı vardır; Vrishni’lerin ve Andhaka’ların üç kentine uçar ve saldırır, evrenin tüm gücünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yayarak yükselir. Vimana’nın “demir şimşek” diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentlerini küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadırlar. Nedir bu silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz zamanla öğrenmek. Destan’da anlatılan olaylar gerçek midir yani fiziksel midir? Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü’den Emil Senart’ın özgün çevirisi olan “La Bhagavad-Gita” böyledir (Ruh ve Madde Yayınları-1995). Türkçe çevirinin önsözünde Ergün Arıkdal şöyle der;
 
“... o halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir.”
 
Galiba ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir; bu öğreti Senart’ın tanımıyla “Rabb’in Ezgisi”dir.

İskoçya’daki Adam - Philippe Mantell

Mantell´la geçen yıl konuşmuştuk ve o zaman 1995 ve ötesinde dinsel bağnazlığın daha öte ve tehlikeli boyutlara ulaşacağını söylemişti. Nitekim öyle oldu, şu anda Fransa İslami terörle sarsılıyor, Mısır´da kan gövdeyi götürüyor ve Türkiye´nin geleceği için de uyarı ışıkları yanıp sönüyor. Mantell, ünlü kahin Nostradamus´un 2000 yılı civarındaki İslam tehlikesiyle ilgili kehanetini de anımsatıyor ve gerçekleşebileceğini söylüyordu. Bunun yanısıra, ekonomik düzenin gittikçe çarpılması, tüm ekonomik ve içeriksel olarak ideolojik düşünce biçimlerinin iflas ettiği bir dönemi yaşıyorduk, çözümler yok ve alternatifler üretilemiyor. Gezegenin nüfusu bilinçsiz olarak artıyor ve İnsanlık bu tehlikenin farkında değil. Siyasal ve politik düzenin yetersizliği ise bir diğer negatif etken, çünkü çözüm üretemiyorlar, nükleer silahların iyice kontroldan çıkarak, dünya bilincinden yoksun ülkelerin eline düşmesi ve kullanılma ihtimalinin artması da işin cabası. Saddam örneğinde olduğu gibi.. Ve Mantell, kendinden çok emin olarak bize tek çıkar yolun ancak dünyadışı bir müdahale olduğunu belirtiyordu, ancak bu şekilde kendimize gelebilir, yanlışları düzeltmeyi dünya halkı olarak ister ve dünyadışı bir tehlike bizi Kollektif İnsanlık Bilinci´ne ulaştırabilirdi. Çünkü o zaman, tüm inançlarımızın, alışılmış düzenimizin yanlış, yetersiz ve en önemlisi haksız olduğunu anlayabiliriz.

Mantell´ın ikinci açıklaması duyunca ekip olarak hepimiz şoka girdik, benzerini daha önce Spencer yapmıştı ama Mantell´ınki daha inanılmazdı. Philip Mantell, son on yıldan bu yana ABD´de, Beyaz Saray´a bağlı özel bir yerde ve Pentagon´da (ABD Genelkurmay Başkanlığı), iki dünyadışı canlının yaşadığını açık açık iddia ediyordu. Ve önümüzdeki beş yıl içinde dünyadışı canlıların gezegenimizde bulundukları ve bu ilişkinin yıllardır sürdüğü resmen açıklanacaktı. İki nedenle bekleniyordu, öncelikle dünyadışı canlıların dünyada yaşamlarını sürdürmeleri için gereken çalışmalar bitirilecekti. Ve İnsanlık için bir dönüm noktası olarak varsayılan 2000 yılı hedeflenmişti. Özetle, 2000 yılına bizler, dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye girmiş olarak başlayacaktık. Philip Mantell bu inanılmaz iddianın ne kadar gerçek olabileceğini sormama dahi izin vermedi. Tartışmaya dahi girmiyor ve hatta bunu bilen o kadar çok kişi var ki, diyordu. O anda, sözünü keserek İnsanlığın buna hazır olup olmadığını sordum ve bilinen sosyal, dinsel, politik, ekonomik ve psikolojik endişeleri hatırlattım fakat Mantell artık o noktanın aşıldığını, bu tür endişelere kapılıp beklemenin öneminin kalmadığını belirtti. Açıklamasının içinde, bizleri çok ilgilendiren bir bölüm vardı. Bunu özellikle belirtmek gerek; Dinsel bağnazlık ve terör açısından İnsanlığın durumu çok kötüye gidiyordu ve özellikle de İslami terör batının artık en önemli problemi haline gelmişti. Dünyanın her yerinde, tutucu İslamcılar herşeyi göze alarak, batının zenginliğine ve gücüne göz dikmişlerdi. Yöresel veya dönemsel istekleri yerine gelse bile, yine de uzak amaçlarının dünya egemenliği olduğu anlaşılmakta. Kısacası, batı dünyası kendini İslam tehlikesine karşı korumak amacında görünüyor ama bu koruma bir savaş şeklinde düşünülmemekte. İşin ucunda nükleer bir savaş olasılığı her an için mümkün.

 

Mantell haklı mı? Bunun cevabını vermek kolay değil. Bir an için olsa dahi, biz eğer Mantell´a inanırsak acaba sonuç dediği gibi olabilir mi? Mantell belki hayal kuruyor veya inancıyla yanılgısı bütünleşmiş ama söyledikleri hiç de yabana atılır şeyler değiller. İnsanlığın içinde bulunduğu dram, açıkça ortada. Söylediği herşey doğru görünüyor. Acaba, biz de mi çözümü dünyadışı bir müdahale ya da UFO´ların gerçekliği yolunda mı düşleyelim. Konunun bundan sonrası çok düşündürücü, eğer Mantell´in söyledikleri gerçekleşirse, gelecek ilginç olacak demektir fakat ben eminim ki, dünyadışı canlıların varlığının resmen kabul ve ilan edilmesi tüm yanlışların bir anda ortadan kalkmasına ve herşeyin süt liman olmasına yeterli olmayacaktır. Hatta, ortalık çok daha fazla karışabilir, milyarlarca fanatik dünyadışı canlıları şeytan veya kötü güçler olarak ilan edecekler ve din uğruna, cennete gitmek adına ölüme atılacaklardır. Bilinen birşey var, geçmişte olduğu gibi, kör bağnazlık ve bilgisizlik karşısında mantığın ve sağduyunun hele hoşgörünün asla geçerli olmadığı.. Eğer insan adına layık, gerçekten uygar ve mutlu bir gezegeni hakikaten istiyorsak birşeyler yapmamız şart gibi, bunun karşı tezini savunabilecek birilerini işitmek kolay değil. UFO´lar kurtarıcımız olabilirler mi? Bir anlamda evet ama bir bakıma da çok tehlikeli olabilir, uzaydan gelen canlıların kurtarıcı olabileceklerine ne kadar emin olabiliriz? ABD´de UFO karşıtı gruplar var, bu gruplar çizgi ötesi davranışlarıyla ve çıkışlarıyla dikkat çekmekteler. İçlerinde, şu anda ABD yönetimi içinde dünyadışı canlıların bulunduğunu iddia edenler var ve de daha önemlisi İnsanlığın satıldığını öne sürüyorlar. Akla bir zamanlar tv için yapılan "Ziyaretçiler" adlı bilim kurgu dizisi geliyor. Acaba gerçek olabilir mi?

ATA NİRUN